deneme bonusu grandpashabet güncel adres betpark süperbetin giriş betebet bets10 Matadorbet vdcasino tipobet giriş onwin giriş deneme bonusu veren siteler 2023 giriş onwin grandpashabet grandpashabet

AĞLASUN’DAKİ AŞK ÇEŞMESİ’NİN ACIKLI HİKAYESi

Isparta 13.10.2022 - 16:35, Güncelleme: 13.10.2022 - 16:35
 

AĞLASUN’DAKİ AŞK ÇEŞMESİ’NİN ACIKLI HİKAYESi

Gecelerde Ay düşer üstüne sini sini. Seven taşa kazıtıp,anlatmış sevgisini; Her yerinde parlıyor sanatın ihtişamı, Ölmeden görmeliyiz Ağlasun Çeşmesini!.. Hititler’in önemli  bir kolu olan Luviler ile tarihi başlatılan ve o zamanın güvenlik kaygısı, ve zengin maden yataklarına sahip olması nedeniyle 2271 metrelik Akdağ’ın zirvesinin gölgesinde, derin vadilere hakim bir konumda 1750 metre rakımda, Akdağ’ın güneye bakan dik bir yamacın taraçalandırılmasıyla kurulmuş bir mühendislik harikası ve Roma dönemi mimarisinin en iyi örneklerini barındıran Sagalasos’ta nice aşklar yaşandı.   Bugünden  1850 yıl önce Antalya ,Afyon,Isparta ve Burdur şehirlerinin bağlı olduğu ulu dağların yamacına sırtını dayamış ve etekleri güçlü surlarla çevrilmiş, zümrüt yeşili ormanları, kokulu gül bahçeleri ,asma bağları , geniş zeytinlikleri olan Psidya Devleti'nin  Başkenti o zamanki adıyla Sagalasos diye bilinen sarayları, tiyatrosu, agorası, hamamı, meydanları ve çeşmeleri ile ünlü çok zengin şehirde Isabella adında çok güzel bir kız yaşarmış. Dillere destan güzelliği ile bilinen  Isabella ‘nın “Tanrı’ya, aşka adanmış” anlamına gelen adını ebe annesi ve tüccar babası birlikte koymuşlardı. Annesi ve babası Ağlasun’un  (Sagalasos) en güzel kızını en güzel şekilde eğitmiş ve büyütmüşlerdi. Isabella Sakalasos Kütüphanesini dershane gibi kullanan filozoflardan dersler almıştı. Isebella yeşil gözlü, uzun boylu, beyaz tenliydi. Heykeltıraşlara poz verir iken topuklarına kadar düşen örgülü saçlarını nergis çiçekleri demeti süslerdi, beyaz ipekten entarisi yerlerde sürünürdü.  Her gün kuğu sürüsü misali en önde Isabellea olmak üzere Ağlasun’un kızları Ağlasun Meydanı’nda güneşli günlerde gün batımına karşı müzisyenler önünde her gün raks ederlerdi . Çünkü; şehrin kralları “güzellikler ortaya çıksın ve insanlar mutlu olsunlar”  diye tüm güneşli günleri genç kızlar için bayram ilan etmişlerdi. O tarihlerde özel günlerdeyse önce savaşçılar, şehrin kralı ve halkın önünde savaş hünerlerini gösterir ; sonra da yine kuğu misali en önde Isabella olmak üzere Ağlasun’un evlenme yaşında olan kızları müzik eşliğinde şehir meydanında raks ederlerdi.   Dillere destan güzellikte olan Isabella  evlenme  yaşına  geldiğinde çok şehirden prensler ,savaşta başarı göstermiş nice yiğitler, pehlivanlar O’na talip oldular. Isabella’nın babası kızının isteği üzerine ; kızının güzelliğini gelecek nesiller de hatırlasınlar diye Isparta Dağları’nda çağlayan pınarlardan  şehre su getirilmesini ve Sagalasos Meydanı’nın yanı başına Dünya’nın en güzel aşk çeşmesinin düğünden önce yapılmasını istemişti. Isabella’yı isteyenlerin tamamı umutla kendilerine  gelecek olumlu haberi  beklerken; Isabella’nın babası kızını Kralın oğlu Hektor’a, annesi ise kızının sevdiği kim ise ona vermeyi düşünüyorlardı. Isabella yakın çevresine “ gece rüyalarına giren ;gündüz aklından çıkmayan evleneceği yiğidi Ağlasun’un bağlarında kendisinin seçtiğini ve “ aşık olduğu yiğidin adını dillere düşmesin diye nişandan önce açıklamayacağını” belirtiyordu. Isabella genç ordu komutanı; yiğitlerin en yakışıklısı ve yeteneklisi Antonin’e vurulmuştu. Bu sırrını annesi dahil herkesten saklıyordu. Antonin adlı yiğit yapılan tüm savaş oyunlarında birinci gelirdi. Yiğitlikte ve mertlikte üstüne yoktu. Namı yedi şehre yayılmıştı. Ordu komutanlığını  bileğinin ve aklının hüneri ile şehir halkına açık yapılan spor müsabakalarında ve savaş oyunlarında kazanmıştı. Isabella’nın  babası   kızının  kimi sevdiğini  bilmiyordu  ama bir gün kızının ağzından “ evleneceği damattan çeyiz olarak  dillere destan olacak aşkının dünya durdukça hatırası olacak  Sakalasos şehrinin meydanına  o günlerde değeri yirmi  Talant, bugünkü değeri beş  yüz kilo saf altın değerinde  bir aşk çeşmesi yaptırmasını ve Isparta Dağları’nın çağlayan pınarlarından bu çeşmeye su getirilmesini isteyeceğini “ duymuştu. Hatta Isabella şehrin başmimarına yaşama sevincini ve aşkını anlatacak olan kendisi için yapılmasını istediği aşk çeşmesinin şehir meydanına hakim yerini de göstermişti. “Çeşmenin güzelliğinin  kendi güzelliğinden geri kalmamasını “ mimarlardan ve heykeltıraşlardan istemişti.   Ordunun Antonin’in komutasında seferde olduğu günlerde Ağlasun Kralı, Isabella’nın babasına elçiler göndererek Isabella’yı tahtını bırakacağı tek oğlu Hektor’a istedi. Hatta elçiler,Isabella’nın çeyiz olarak yapılmasını istediği çeşmeyi  Kralı’ın seve seve yaptıracağını; Isparta’nın dağlarından çağlayan pınarlardan bu çeşmeye insanların ve kurdun; kuşun içmesi için bol  berrak sular getireceğini, ayrıca yeşil mermerden yapılmış sarayını  da Isabella’nın oturması için O’na hediye edeceğini ve ister iseler annesi ve babası ile birlikte ailecek bu sarayda kalabileceklerini; hatta  başka istekleri varsa o isteklerini de yerine getireceğini belirttiler. Isabella’nın tüccar babası gelen elçileri nazikçe karşıladı. Elçiler kızın babasına ve annesine  “ kral öldüğünde yerine geçecek oğlu Hektor’un Isabella’ya aşık olduğunu, bu müjdeli haberi vermek için geldiklerini” ballandıra ballandıra anlattılar. Kız istemeye gelen kralın  gönderdiği   elçilere Isabella’nın babası sevinçten ağzı kulaklarına varırcasına “ Sagalasos’ta Kral'ın sarayından daha ihtişamlı bir sarayın olmadığını , ayrıca Kralı’n oğlu Prens Hektor’un üzerine de yakışıklı bir yiğit tanımadığını “  belirterek ;kızının gıyabında ve kızının rızasını almayı bile düşünmeden; kızının adına evlilik sözlü verdi. Bunun üzerine gelen elçiler evden çok memnun ayrıldılar.   O gece Kral’ın oğluna bu kız isteme olayı , Isabella’nın savaşa giden sevdiği Ordu Komutanı Antonin ve askerleri hariç; bütün Sagalasoslular tarafından duyuldu. Isabella hariç , herkesi “Isabella ile Kral’ın oğlu Hektor evlenecekler” diye merak, sevinç ve heyecan sardı. O geceyi Isabella bin gece gibi geçirdi. Sanki kırk kere öldü, kırk kere dirildi. Çünkü Antonin  savaşa gitmeden önce fal tavuklarına yem atmış ve fal tavukları yemi iştahla yememişlerdi. Bir önceki gece de Sakalasos’ta gökyüzünde iki kuyruklu yıldız beş dakika ara ile kaymışlardı. Acele olarak Antonin’e haber uçurulmalıydı.   Kralın elçilerinin kız istemeye geldiği o uğursuz gecede ne yazık ki Antonin şehirde değildi  ; seferdeydi. Eğer şehirde olsaydı elçiler daha kız babasının  evine gelmeden Isabella’yı atının terkisine alıp kendisine bağlı kalelerden birine hemen o  gece kaçırabilirdi. Antonin  aşkı uğruna  savaş elbiselerini ve silahlarını satsa ancak üç yüz öküz bedeli kadar para ederdi. Bu para  da anıt çeşmenin bir kısmını yaptırmaya bile yetmezdi.  Ne yazık ki Aşk Çeşmesi’ni yaptırmaya ve  Isparta Dağları’ndan çağlayan pınarlardan sular getirmek için  yirmi  Talant  ağırlığında altın  para gerekiyordu. Antonin sevdiğine aşkını anlatmanın abidesi olacak Aşk Çeşmesi’ni yaptırmak için Sagalasos Kralını razı ederek  savaşa gidip ganimet ile dönmekten başka çıkar bir  yol bulamamıştı . Antonin, Sagalasos Kral’ından izin alıp 7 günlük mesafede bulunan Sagalasos’un  doğusundaki hazinesi altınlarla dolu  Adada Kalesi’ne doğru ordusuyla harbe giderken ;ne olur; ne olmaz diye  Isabella ile haberleşmek için birbirini gören 7 kara dağın başına ; yedi nöbetçi koymuş ve Isabella’dan her gün hayırlı haber olursa, her sabah şafak sökerken her nöbetçisinden  kırmızı duman tüten meşale yakmalarını ,kara haber olursa da kara duman tüten meşale yakmalarını istemişti. Isabella’nın sevgilisi  Antonin askerleri  ile Sagalasos’a yedi günlük uzaklıkta Adada şehrinin kalesini muhasara altına alıp; orada önceden kendi gönderdiği  ajanlarından duyduğu yüzlerlerce Talant ağırlığındaki altın külçeleri ele geçirip ganimet olarak almaya gideli daha üç hafta kadar olmuştu. Adada Kalesi’nin  burçları sağlamdı , yeterli suyu vardı ama içindeki asker sayısı ve yiyecek miktarı azdı. Her sabah Adada Kalesi’nden gelen yalvarma heyetine Sagalasos Ordu Komutanı Antonin ; barış şartı olarak Büyük İskender’in ağzı ile “Benim bir tek şartım var, teslim olun, sizden başka bir şey istemiyorum “ diyordu. Antonin’in güçlü ordusu karşısında Adada halkının uzun süre dayanma şansları yoktu. Her sabah güneş doğarken  Adada halkı ve askerleri gönderdikleri yalvarma heyeti aracılığı ile kaleyi vermeden ; haraç verip kaleyi almaya gelen Antonin’den imdat diliyorlardı. Kaleleri ve özgürlükleri hariç ; verebilecekleri haracı vermeye hazırdılar. Ama Antonin hem kaleyi ,hem de kalede yığılı yüzlerce Talant olduğu söylenen altınları almak ve böylece Sagalasos’a büyük miktarda ganimet , zafer ,  şan ve şeref ile dönmek istiyordu. Ama işler Antonin’in umduğu gibi yolunda gitmedi. Dağlara hakim bir tepeye karargahını kuran Antonin’in ordusunun  Adada’yı muhasara ettiğinin 13.günü her gün kırmızı duman görüntüleri ile  haber almanın aksine; o gün dağlarda ellerinde meşale bulunduran nöbetçiler Isabella’dan kara haber var anlamında meşalelerinde kara dumanlar tüttürdüler. Kara haber, kara duman ile kara dağları aştı; Isabella’dan gelen kara haber sevdalısına aynı gün erkenden  ulaştı.  Dağ başlarında kara duman tüten meşaleleri gören Antonin; Isabella’dan gelen bu kara haber üzerine savaşa devam etmenin doğru olmayacağını o sabah anladı, hırsından miğferini kaldırıp taşlara çaldı,mızrağını emrindeki komutanların gözü önünde taşa batırıp kırdı. Antonin son gelen Adada şehri yalvarma heyetini  morali bozuk bir zamanında  huzura  kabul etti. İki taraf arasında kısa süren  pazarlık  yapıldı. Antonin Adada şehri halkından 72 katır yükü gümüş para tutan  sefer masraflarını ve 7 payın üçü Sagalasos Kralı’na , ikisi Ordu Komutanı olan kendisine ve  kalan  ikisi de askerlerine dağıtılmak üzere yedi fil yükü  70 Talant altın ganimet alıp ; iki tarafı da memnun eden bir anlaşma yapıldı. İki tarafı da memnun eden bu  anlaşmadan sonra kösler, trampetler, davullar vuruldu, kuşatma kaldırıldı, orduya geri dön emri verildi. Geri dönen ordu 7 günlük yolu beş günde alarak tam   şafak sökerken Sagalasos’a geri döndü. Sagalasos’a giren orduyu Kral,Senato üyeleri ve ihtiyarlardan oluşan topluluk şehrin bir fersah dışında karşıladı. En önde yüklü ganimetlerle dönen ordunun komutanı  Antonin vardı. Antonin'in üstünde zırhı , başında miğferi, beyaz atından inip şehrin girişindeki taç kapıdan girerken,  Isabella O’nun önünde diz çökerek “seni çok seviyorum” anlamına gelen kocaman bir kırmızı gül demeti sundu . Sagalasos saraylarının  pencerelerinden bakan Ağlasunlu kızlar,kadınlar, nineler bu manzarayı kaçırmadılar, hemen ” kızın gönlü Prens Hekor’da değil; Ordu Komutanı Antonin’de “ diye dedikodu yapmaya başladılar. Zafer alayı geçerken kösler, trampetler çalındı, okçular sevinçten gök yüzüne doğru o kadar ok attılar ki ,seferden dönenler okların gölgesinde kaldılar ,gök yüzü kısa süreliğine oklardan  görünmez oldu. En önde her biri ata binmiş, zırhlara bürünmüş yüzlerce subay, onları takip eden her biri on Talant harp ganimeti altın taşıyan yedi fil ve gümüş para yüklü 72  katır vardı. Arkadan ordunun malzemesini taşıyan savaş arabaları, yiyecek taşımada kullanılan deve kervanı ve zırhlara bürünmüş ellerinde kılıç, mızrak, gürz, topuz ve kalkan taşıyan ağır piyadelerin gelişi görülmeye değerdi. Antonin üç fil yükü altını “ Kralın hakkı “ diye Kral’ın Hazine Dairesine gönderdi. İki fil yükü altını subaylara iki pay, rütbesiz askerlere bir pay olmak üzere dağıtılmasını istedi. Kalan iki fil yükü altını ise kendisi için daha doğrusu Aşk Çeşmesi’ni  yaptırmak için Kral’ın Emanet Dairesine indirtti. Hazineden karşılanan sefer masrafı 72 katır yükü gümüş para da Hazineye geri verildi.   Ağlasun Kralı askerlerinin  seferden ganimetle dönmesinin şerefine, savaşçıları onurlandırmak ve elde edilen ganimet sevincini halkla paylaşmak için aynı gün ikindi vakti bir şölen tertip etti. Şehrin  tanrılarına  adaklar adandı, kurbanlar kesildi, tepe kadar et yığıldı. Pilavlara dökülen tere yağları seller ,sular gibi aktı. Yemek faslına geçilmeden Sagalasos şehir meydanında önce evlenecek yaşa gelmiş kızlar raks ettiler, sonra da raks eden kızlar sevdiklerini dansa davet ettiler. O gün şölen yerinde Kral’ın sağ yanında Veliaht Hektor ,sol yanında da daha sabah seferden dönen ve savaş elbisesine çıkarıp ,tören elbisesini yeni giymiş Ordu Komutanı Antonin oturuyorlardı. Meydan öylesine hınca hınç doluydu ki iğne atsan yere düşmezdi . Şehrin tüm ileri gelenleri ve halkı oradaydı. Herkesin gözü birbirlerine çok yakışan Isabella ve sevgilisi Antonin’in üzerindeydi. Kralın arkasında silahlı muhafızları, Prens Hektor’un yanında aynı zamanda koruması olan ,sadağı ok dolu meşhur nişancı Okçubaşı vardı. Prens Hektor o gün hem dalgın hem de çok sinirliydi. Çünkü Isabella’dan hala net bir cevap alamadığına üzgündü. Isabella O’nunla evlenme konusunda “evet” veya “hayır” diye bir cevap vermemişti, sadece  aracılar ile “Prens hazretleri merak etmesinler; ordu seferden döndüğü gün cevabımı muhakkak  öğrenecektir” diye haber göndermişti. Orkestra tekrar çaldığında Isabella bir sülün gibi  meydandaki kızlar arasından  süzüldü ve meydanda bekleyenlerin umduğunun aksine Prens Hektor’u değil ;Ordu Komutanı Antonin’i dansa kaldırdı. Bu aşıkların dansı daha başlar başlamaz Prens Hektor’un aklı başından gitti ve şuurunu kayıp etti ,adeta delirdi; çıldırdı ; yanındaki Okçubaşı’na “Antonin’i vur” dedi. Saniyeler içinde Okçubaşı oku yayına sürdü ve Ordu Komutanı Antoni’yi hedef aldı ;yayın kirişini çekip kaşla göz arasında oku fırlattığını  Isabella gördü ve Antonin’e  gelen oktan Antonin’i  itip  kurtardı ama kendi boynuna okun saplanmasından kurtulamadı. Kral o an orada Okçubaşı’na “dur” demeseydi, Okçubaşı Antonin’i de yeni bir   ok atışıyla öldürecekti. Isabella’nın yarası ağırdı, sevgilisi Antonin’in  kollarında halkın önünde az zaman içinde can vermek üzere iken  aklını başına topladı ve dilinden şu sözlerin döküldüğü rivayet edilir: “Gelinlik giyemedim; babam buna  ağlasın! Anama söyleyin tez karaları bağlasın! Antonin buraya bir aşk çeşmesi yaptırsın ; Çeşmeden akan sular göz yaşımdır çağlasın!.. Çeşme yapan ustalara  çil çil altın saçılsın, Bahtsız olan kızların bahtı burada açılsın!” Sevdiği ile dans ederken okla vurulan Isabella’nın sevdiğinin  kolları arasında ölmesi üzerine Kralın emri ile şenlik o an sonlandırıldı. Ordunun yapacağı resmi geçit töneni de iptal edildi. O günkü şenlik;  o günkü bayram  tüm Sagalasos halkına zehir oldu . Herkes  içten gelen hissiyatı ile yas tutmaya başladı. Burçlardan kara dumanlar tüttürüldü . Sagalasos halkı gurup gurup olup; ağlaştılar. Derken acı acı üstüne geldi .Yiğit asker Antonin sevgilisinin kolları arasında son nefesini vermesine fazla dayanamadı .İki saat içinde evinin bahçesindeki incir ağacının altında  parmağındaki yüzüğünün kaşı altında taşıdığı zehri içip “ ah Isabella!.. Ah Isabella sensiz yaşamak bu dünyada bana haram oldu…Şimdi sana kavuşmaya geliyorum!..”       diye diye inleyerek  öldü ;ortalık yine karıştı. Aklı başında ihtiyarlar dediler ki   “Artık olan oldu, bu olanlar  bize yeter ,bize onların muhteşem aşkına karşı yas tutmak düşer.  ”  Kral ve şehrin ileri gelenleri din adamları ile birlikte Isabella ve Antonin’in cenaze merasimine  katıldılar. Cenaze merasimine utançlarından olsa gerek Kralın oğlu Hektor ve Okçubaşı katılmadılar. İki sevgiliyi tüm Sakalasos halkı aynı gün bir seferde yan yana iki mezara ağlaşarak koydular. Mezarcılar, Isabella’nın ve Antoni’nin mezarlarının üstlerine onulmaz kara sevdayı anlatan alev kırmızısı gül ile saflığı temsil eden beyaz gül dalları  diktiler.  Antoni’nin üzerine ayrıca kazandığı savaşların anısına mezarına zırhını ,miğferini ve gümüş kakmalı kamasını koydular ve başucuna defne ağacı diktiler. Sagalasos’ta yedi gün, yedi gece yas ilan edildi. Ordu Komutanı Antonin’in üzerinden Isabella için yazdığı  şu şiir çıktı: SAGALASOSLULAR’A HİTAP: “Şunu iyi bilin ey Sagalasos halkı : Isabella ve ben birbirimize deliler gibi aşıktık; Saray ve siz Sagalasoslular inkar ettiniz sevdamızı . Ve gördük ki gök yüzünde melekler kıskandılar bizi. Bugün öbür dünyada beni bekleyen Isabella’ya kavuşmak için Yüzüğümün kaşında sakladığım zehri içip Hemen ayrılıyorum aranızdan; Sizden ricamdır vasiyetime engel olmayınız. Bileğimin ve  kılıcımın gücüyle  kazandığım Adada Kalesi Seferi’nden  getirdiğim altınları harcayıp; Şehir meydanına Isabella’ya olan aşkımı anlatan Dünyada emsali olmayan bir çeşme yaptırınız; Bu çeşmeye Isparta Dağları’nda çağlayan pınarlardan Berrak ve gürül gürül akan suları getiriniz Bu Isabella’nın bana, benim  de size nasihatımızdır. Gerçek aşka inananlar bizi hatırlasınlar diye … Adını da “AŞIKLAR ÇEŞMESİ “ koyunuz. Heykeltıraşlar o çeşmede mermerlere kazısınlar Bizim birbirimize olan engin sevgimizi. Ve aşkımızı anlatan Dünya’da emsali olmayacak çeşmenin yanı başına ; “Ey buradan geçen  ziyaretçiler ; Şimdi  esen bu rüzgarlar , çağlayan bu sular, anlatıyor size Bizim yarım kalmış hazin hikayemizi .”diye yazsınlar. Uğursuzluk Antonin’in Isabella’ya kavuşmak için intihar etmesi ile de kalmadı. Isabella ve Antoni’nin öldüklerinden kırk gün sonra Sagalasos’ta şiddetli bir deprem oldu, hem şehir yıkıldı ; hem de ihtiyar  kral o depremde öldü. Kıskanç Hektor ‘un Sagalasos’a kral olmasının günü geldi. Isabella’yı çok sevmiş ama aşkına hiç karşılık bulamamış, kralın bahtsız oğlu Hektor  “Ben Isabella’sız tacı ,tahtı sarayı ne yapayım, ölünceye kadar vicdan azabımdan dolayı Isabella’nın yasını tutmaya kendime söz verdim“ deyip; kendisine altın tepsi içinde sunulan saltanat tacını kaldırıp sarayın havuzuna attı ve   ” Isabella’sız Dünya’da Sagalasos’a kral olmak istemediğini” belirtti. Sakalasos ihtiyarlarından oluşan Senato üyeleri hemen orada Kral’ın  başka oğlan çocuğu olmadığından krallık tacını sudan çıkarıp; kralın büyük kızının başına koydular Senatörlerden kurulu mahkemede “Antonin’i vur” emrini veren Prens Hektor henedan mensubu olduğu için duruşmaya çağrılamadı; yargılanamadı. O zamanlar her yerde hanedan mensupları yaptıkları her işten sorumsuz olduklarından ,onlardan  kimse hesap soramazdı. Bu soylu sayılan insanlar her kanundan muaftılar ve diledikleri her şeyi yapma ,yaptırma hakları vardı.  Hektor yargılanmadı ama   ölünceye kadar Isabella ve Antoni’nin kavuşmalarına engel olduğu için vicdan azabı çekerek Sagalasos’ta  viran hanelerde yarı deli gibi yaşadı. O gün düşünmeden, acımadan birbirini sevenlere ok atan ve yanlışlıkla Isabella’yı vuran  Okçubaşı da Senato üyelerinden kurulu mahkemede yargılanıp “ uğursuz savaşçı” sayıldı. Sagalasos vatandaşlığından çıkarıldı, aynı karar ile gözleri bağlı olarak Roma Lejyonunun bulunduğu Sina Çölü’ne sürgün edildi ve orada ölünceye kadar cezasını çekti. Olaylar yatışınca sıra Dünya durdukça Antonin’in Isabella’ya olan aşkının simgesi olacak Aşk Çeşmesi’nin yapılmasına geldi. Şehir şehir tellallar çıkarılıp ; mimarlar,taş ustaları,heykeltıraşlar iş başına  çağrıldı. Taş tüccarları  çeşmenin sütunlarının bir kısmını Afyon’dan,Çeşmeyi süsleyen heykellerin mermerlerini Aydın sınırlarındaki Afrodisias’tan kara yolu ile getirttiler. Yine bazı mermer bloklar Ege adalarından getirildi. Sagalasos’ta her şey  yatıştıktan sonra  mimarlar ,mühendisler, heykeltıraşlar, nakkaşlar ve ustalar yedi yıl çalışıp nice el emeği nice göz nuru harcayıp Dünya’da eşi benzeri olmayan Isabella ve Antoni’nin aşklarını anlatan 28 metre uzunluğunda ve 9 metre yüksekliğindeki  çeşmeyi Antonin’in Adada Kalesi’nden aldığı 2 Talant altını harcayarak yaptılar. Mühendisler, ustalar, işçiler aynı yıllarda 21 fersah uzaktaki Isparta Dağları’nın çağlayan pınarlardan bol ve berrak sular getirip bu sanat şaheseri çeşmenin önündeki  havuza yüksekten akıttılar. İnsanlar, kurtlar ,kuşlar ,böcekler şifa niyetine bu sudan yüzlerce yıldır içiyorlar. Rivayet olunur ki Antonin’in Isabella’ya aşkını anlatan Dünya’da emsali olmayan bu çeşmeye yılda iki kez Ay gizli gizli  yıkanmaya gelirmiş. Güneşin ışıkları ona her çarpışta türlü renk cümbüşleri oluştururmuş. Işığın tonları suda tayflar oluşturup ,gök yüzünün açık olduğu gecelerde bu çeşmenin havuzunda su kurbağaları ile yıldızlar birlikte oynaşırlarmış. Güvercinler bu çeşmenin suyundan içince Isabella ve Antoni’nin ruhları için başlarını göğe kaldırır dua eder ve rahmet okurlarmış.  Bülbüller Ağlasun’da gül dallarına konarak ; birbirlerine bu aşkın destanını okurlarmış. Yine rivayet olunur ki Dünya’da görülmesi gereken ender yerlerden biri olan Sagalasos antik kentine özellikle  Antalya, Burdur ve Isparta  havalisinde dünya evine girecek gelin ve damatlar, evlilik öncesi muhakkak ziyarete gelir; ”ömürlerinin en önemli anısı olsun”  diye ve “ tarihe not düşülsün” diye bu Isabella’nın ”Antonin’e kavuşamadığını anlatan ve Isabella’nın  ” Bu benim göz yaşımdır, sonsuza dek çağlasın . Bahtsız olan kızların bahtı burada açılsın!”  dileğinde bulunduğu AŞK ÇEŞMESİ’nden akan suların önünde  bolca hatıra  resimleri  çektirir imişler. Tahir DEMİR AĞLASUN KAYMAKAMI   Mehmet Ali ÇELİK Küresel Akdeniz İmtiyaz Sahibi TİNGADER (Tüm İnternet Gazeteciliği ve Gazeteciler Derneği) Gn. Bşk.

Gecelerde Ay düşer üstüne sini sini.

Seven taşa kazıtıp,anlatmış sevgisini;

Her yerinde parlıyor sanatın ihtişamı,

Ölmeden görmeliyiz Ağlasun Çeşmesini!..

Hititler’in önemli  bir kolu olan Luviler ile tarihi başlatılan ve o zamanın güvenlik kaygısı, ve zengin maden yataklarına sahip olması nedeniyle 2271 metrelik Akdağ’ın zirvesinin gölgesinde, derin vadilere hakim bir konumda 1750 metre rakımda, Akdağ’ın güneye bakan dik bir yamacın taraçalandırılmasıyla kurulmuş bir mühendislik harikası ve Roma dönemi mimarisinin en iyi örneklerini barındıran Sagalasos’ta nice aşklar yaşandı.

 

Bugünden  1850 yıl önce Antalya ,Afyon,Isparta ve Burdur şehirlerinin bağlı olduğu ulu dağların yamacına sırtını dayamış ve etekleri güçlü surlarla çevrilmiş, zümrüt yeşili ormanları, kokulu gül bahçeleri ,asma bağları , geniş zeytinlikleri olan Psidya Devleti'nin  Başkenti o zamanki adıyla Sagalasos diye bilinen sarayları, tiyatrosu, agorası, hamamı, meydanları ve çeşmeleri ile ünlü çok zengin şehirde Isabella adında çok güzel bir kız yaşarmış.

Dillere destan güzelliği ile bilinen  Isabella ‘nın “Tanrı’ya, aşka adanmış” anlamına gelen adını ebe annesi ve tüccar babası birlikte koymuşlardı. Annesi ve babası Ağlasun’un  (Sagalasos) en güzel kızını en güzel şekilde eğitmiş ve büyütmüşlerdi. Isabella Sakalasos Kütüphanesini dershane gibi kullanan filozoflardan dersler almıştı. Isebella yeşil gözlü, uzun boylu, beyaz tenliydi. Heykeltıraşlara poz verir iken topuklarına kadar düşen örgülü saçlarını nergis çiçekleri demeti süslerdi, beyaz ipekten entarisi yerlerde sürünürdü.  Her gün kuğu sürüsü misali en önde Isabellea olmak üzere Ağlasun’un kızları Ağlasun Meydanı’nda güneşli günlerde gün batımına karşı müzisyenler önünde her gün raks ederlerdi . Çünkü; şehrin kralları “güzellikler ortaya çıksın ve insanlar mutlu olsunlar”  diye tüm güneşli günleri genç kızlar için bayram ilan etmişlerdi. O tarihlerde özel günlerdeyse önce savaşçılar, şehrin kralı ve halkın önünde savaş hünerlerini gösterir ; sonra da yine kuğu misali en önde Isabella olmak üzere Ağlasun’un evlenme yaşında olan kızları müzik eşliğinde şehir meydanında raks ederlerdi.

 

Dillere destan güzellikte olan Isabella  evlenme  yaşına  geldiğinde çok şehirden prensler ,savaşta başarı göstermiş nice yiğitler, pehlivanlar O’na talip oldular. Isabella’nın babası kızının isteği üzerine ; kızının güzelliğini gelecek nesiller de hatırlasınlar diye Isparta Dağları’nda çağlayan pınarlardan  şehre su getirilmesini ve Sagalasos Meydanı’nın yanı başına Dünya’nın en güzel aşk çeşmesinin düğünden önce yapılmasını istemişti. Isabella’yı isteyenlerin tamamı umutla kendilerine  gelecek olumlu haberi  beklerken; Isabella’nın babası kızını Kralın oğlu Hektor’a, annesi ise kızının sevdiği kim ise ona vermeyi düşünüyorlardı.

Isabella yakın çevresine “ gece rüyalarına giren ;gündüz aklından çıkmayan evleneceği yiğidi Ağlasun’un bağlarında kendisinin seçtiğini ve “ aşık olduğu yiğidin adını dillere düşmesin diye nişandan önce açıklamayacağını” belirtiyordu. Isabella genç ordu komutanı; yiğitlerin en yakışıklısı ve yeteneklisi Antonin’e vurulmuştu. Bu sırrını annesi dahil herkesten saklıyordu. Antonin adlı yiğit yapılan tüm savaş oyunlarında birinci gelirdi. Yiğitlikte ve mertlikte üstüne yoktu. Namı yedi şehre yayılmıştı. Ordu komutanlığını  bileğinin ve aklının hüneri ile şehir halkına açık yapılan spor müsabakalarında ve savaş oyunlarında kazanmıştı.
Isabella’nın  babası   kızının  kimi sevdiğini  bilmiyordu  ama bir gün kızının ağzından “ evleneceği damattan çeyiz olarak  dillere destan olacak aşkının dünya durdukça hatırası olacak  Sakalasos şehrinin meydanına  o günlerde değeri yirmi  Talant, bugünkü değeri beş  yüz kilo saf altın değerinde  bir aşk çeşmesi yaptırmasını ve Isparta Dağları’nın çağlayan pınarlarından bu çeşmeye su getirilmesini isteyeceğini “ duymuştu. Hatta Isabella şehrin başmimarına yaşama sevincini ve aşkını anlatacak olan kendisi için yapılmasını istediği aşk çeşmesinin şehir meydanına hakim yerini de göstermişti. “Çeşmenin güzelliğinin  kendi güzelliğinden geri kalmamasını “ mimarlardan ve heykeltıraşlardan istemişti.

 

Ordunun Antonin’in komutasında seferde olduğu günlerde Ağlasun Kralı, Isabella’nın babasına elçiler göndererek Isabella’yı tahtını bırakacağı tek oğlu Hektor’a istedi. Hatta elçiler,Isabella’nın çeyiz olarak yapılmasını istediği çeşmeyi  Kralı’ın seve seve yaptıracağını; Isparta’nın dağlarından çağlayan pınarlardan bu çeşmeye insanların ve kurdun; kuşun içmesi için bol  berrak sular getireceğini, ayrıca yeşil mermerden yapılmış sarayını  da Isabella’nın oturması için O’na hediye edeceğini ve ister iseler annesi ve babası ile birlikte ailecek bu sarayda kalabileceklerini; hatta  başka istekleri varsa o isteklerini de yerine getireceğini belirttiler.

Isabella’nın tüccar babası gelen elçileri nazikçe karşıladı. Elçiler kızın babasına ve annesine  “ kral öldüğünde yerine geçecek oğlu Hektor’un Isabella’ya aşık olduğunu, bu müjdeli haberi vermek için geldiklerini” ballandıra ballandıra anlattılar. Kız istemeye gelen kralın  gönderdiği   elçilere Isabella’nın babası sevinçten ağzı kulaklarına varırcasına “ Sagalasos’ta Kral'ın sarayından daha ihtişamlı bir sarayın olmadığını , ayrıca Kralı’n oğlu Prens Hektor’un üzerine de yakışıklı bir yiğit tanımadığını “  belirterek ;kızının gıyabında ve kızının rızasını almayı bile düşünmeden; kızının adına evlilik sözlü verdi. Bunun üzerine gelen elçiler evden çok memnun ayrıldılar.

 

O gece Kral’ın oğluna bu kız isteme olayı , Isabella’nın savaşa giden sevdiği Ordu Komutanı Antonin ve askerleri hariç; bütün Sagalasoslular tarafından duyuldu. Isabella hariç , herkesi “Isabella ile Kral’ın oğlu Hektor evlenecekler” diye merak, sevinç ve heyecan sardı. O geceyi Isabella bin gece gibi geçirdi. Sanki kırk kere öldü, kırk kere dirildi. Çünkü Antonin  savaşa gitmeden önce fal tavuklarına yem atmış ve fal tavukları yemi iştahla yememişlerdi. Bir önceki gece de Sakalasos’ta gökyüzünde iki kuyruklu yıldız beş dakika ara ile kaymışlardı. Acele olarak Antonin’e haber uçurulmalıydı.

 

Kralın elçilerinin kız istemeye geldiği o uğursuz gecede ne yazık ki Antonin şehirde değildi  ; seferdeydi. Eğer şehirde olsaydı elçiler daha kız babasının  evine gelmeden Isabella’yı atının terkisine alıp kendisine bağlı kalelerden birine hemen o  gece kaçırabilirdi.
Antonin  aşkı uğruna  savaş elbiselerini ve silahlarını satsa ancak üç yüz öküz bedeli kadar para ederdi. Bu para  da anıt çeşmenin bir kısmını yaptırmaya bile yetmezdi.  Ne yazık ki Aşk Çeşmesi’ni yaptırmaya ve  Isparta Dağları’ndan çağlayan pınarlardan sular getirmek için  yirmi  Talant  ağırlığında altın  para gerekiyordu. Antonin sevdiğine aşkını anlatmanın abidesi olacak Aşk Çeşmesi’ni yaptırmak için Sagalasos Kralını razı ederek  savaşa gidip ganimet ile dönmekten başka çıkar bir  yol bulamamıştı .

Antonin, Sagalasos Kral’ından izin alıp 7 günlük mesafede bulunan Sagalasos’un  doğusundaki hazinesi altınlarla dolu  Adada Kalesi’ne doğru ordusuyla harbe giderken ;ne olur; ne olmaz diye  Isabella ile haberleşmek için birbirini gören 7 kara dağın başına ; yedi nöbetçi koymuş ve Isabella’dan her gün hayırlı haber olursa, her sabah şafak sökerken her nöbetçisinden  kırmızı duman tüten meşale yakmalarını ,kara haber olursa da kara duman tüten meşale yakmalarını istemişti.

Isabella’nın sevgilisi  Antonin askerleri  ile Sagalasos’a yedi günlük uzaklıkta Adada şehrinin kalesini muhasara altına alıp; orada önceden kendi gönderdiği  ajanlarından duyduğu yüzlerlerce Talant ağırlığındaki altın külçeleri ele geçirip ganimet olarak almaya gideli daha üç hafta kadar olmuştu. Adada Kalesi’nin  burçları sağlamdı , yeterli suyu vardı ama içindeki asker sayısı ve yiyecek miktarı azdı. Her sabah Adada Kalesi’nden gelen yalvarma heyetine Sagalasos Ordu Komutanı Antonin ; barış şartı olarak Büyük İskender’in ağzı ile “Benim bir tek şartım var, teslim olun, sizden başka bir şey istemiyorum “ diyordu. Antonin’in güçlü ordusu karşısında Adada halkının uzun süre dayanma şansları yoktu.

Her sabah güneş doğarken  Adada halkı ve askerleri gönderdikleri yalvarma heyeti aracılığı ile kaleyi vermeden ; haraç verip kaleyi almaya gelen Antonin’den imdat diliyorlardı. Kaleleri ve özgürlükleri hariç ; verebilecekleri haracı vermeye hazırdılar. Ama Antonin hem kaleyi ,hem de kalede yığılı yüzlerce Talant olduğu söylenen altınları almak ve böylece Sagalasos’a büyük miktarda ganimet , zafer ,  şan ve şeref ile dönmek istiyordu. Ama işler Antonin’in umduğu gibi yolunda gitmedi. Dağlara hakim bir tepeye karargahını kuran Antonin’in ordusunun  Adada’yı muhasara ettiğinin 13.günü her gün kırmızı duman görüntüleri ile  haber almanın aksine; o gün dağlarda ellerinde meşale bulunduran nöbetçiler Isabella’dan kara haber var anlamında meşalelerinde kara dumanlar tüttürdüler. Kara haber, kara duman ile kara dağları aştı; Isabella’dan gelen kara haber sevdalısına aynı gün erkenden  ulaştı.  Dağ başlarında kara duman tüten meşaleleri gören Antonin; Isabella’dan gelen bu kara haber üzerine savaşa devam etmenin doğru olmayacağını o sabah anladı, hırsından miğferini kaldırıp taşlara çaldı,mızrağını emrindeki komutanların gözü önünde taşa batırıp kırdı.

Antonin son gelen Adada şehri yalvarma heyetini  morali bozuk bir zamanında  huzura  kabul etti. İki taraf arasında kısa süren  pazarlık  yapıldı. Antonin Adada şehri halkından 72 katır yükü gümüş para tutan  sefer masraflarını ve 7 payın üçü Sagalasos Kralı’na , ikisi Ordu Komutanı olan kendisine ve  kalan  ikisi de askerlerine dağıtılmak üzere yedi fil yükü  70 Talant altın ganimet alıp ; iki tarafı da memnun eden bir anlaşma yapıldı. İki tarafı da memnun eden bu  anlaşmadan sonra kösler, trampetler, davullar vuruldu, kuşatma kaldırıldı, orduya geri dön emri verildi.

Geri dönen ordu 7 günlük yolu beş günde alarak tam   şafak sökerken Sagalasos’a geri döndü. Sagalasos’a giren orduyu Kral,Senato üyeleri ve ihtiyarlardan oluşan topluluk şehrin bir fersah dışında karşıladı. En önde yüklü ganimetlerle dönen ordunun komutanı  Antonin vardı. Antonin'in üstünde zırhı , başında miğferi, beyaz atından inip şehrin girişindeki taç kapıdan girerken,  Isabella O’nun önünde diz çökerek “seni çok seviyorum” anlamına gelen kocaman bir kırmızı gül demeti sundu . Sagalasos saraylarının  pencerelerinden bakan Ağlasunlu kızlar,kadınlar, nineler bu manzarayı kaçırmadılar, hemen ” kızın gönlü Prens Hekor’da değil; Ordu Komutanı Antonin’de “ diye dedikodu yapmaya başladılar.

Zafer alayı geçerken kösler, trampetler çalındı, okçular sevinçten gök yüzüne doğru o kadar ok attılar ki ,seferden dönenler okların gölgesinde kaldılar ,gök yüzü kısa süreliğine oklardan  görünmez oldu. En önde her biri ata binmiş, zırhlara bürünmüş yüzlerce subay, onları takip eden her biri on Talant harp ganimeti altın taşıyan yedi fil ve gümüş para yüklü 72  katır vardı. Arkadan ordunun malzemesini taşıyan savaş arabaları, yiyecek taşımada kullanılan deve kervanı ve zırhlara bürünmüş ellerinde kılıç, mızrak, gürz, topuz ve kalkan taşıyan ağır piyadelerin gelişi görülmeye değerdi. Antonin üç fil yükü altını “ Kralın hakkı “ diye Kral’ın Hazine Dairesine gönderdi. İki fil yükü altını subaylara iki pay, rütbesiz askerlere bir pay olmak üzere dağıtılmasını istedi. Kalan iki fil yükü altını ise kendisi için daha doğrusu Aşk Çeşmesi’ni  yaptırmak için Kral’ın Emanet Dairesine indirtti. Hazineden karşılanan sefer masrafı 72 katır yükü gümüş para da Hazineye geri verildi.

 

Ağlasun Kralı askerlerinin  seferden ganimetle dönmesinin şerefine, savaşçıları onurlandırmak ve elde edilen ganimet sevincini halkla paylaşmak için aynı gün ikindi vakti bir şölen tertip etti. Şehrin  tanrılarına  adaklar adandı, kurbanlar kesildi, tepe kadar et yığıldı. Pilavlara dökülen tere yağları seller ,sular gibi aktı. Yemek faslına geçilmeden Sagalasos şehir meydanında önce evlenecek yaşa gelmiş kızlar raks ettiler, sonra da raks eden kızlar sevdiklerini dansa davet ettiler.

O gün şölen yerinde Kral’ın sağ yanında Veliaht Hektor ,sol yanında da daha sabah seferden dönen ve savaş elbisesine çıkarıp ,tören elbisesini yeni giymiş Ordu Komutanı Antonin oturuyorlardı. Meydan öylesine hınca hınç doluydu ki iğne atsan yere düşmezdi . Şehrin tüm ileri gelenleri ve halkı oradaydı. Herkesin gözü birbirlerine çok yakışan Isabella ve sevgilisi Antonin’in üzerindeydi. Kralın arkasında silahlı muhafızları, Prens Hektor’un yanında aynı zamanda koruması olan ,sadağı ok dolu meşhur nişancı Okçubaşı vardı. Prens Hektor o gün hem dalgın hem de çok sinirliydi. Çünkü Isabella’dan hala net bir cevap alamadığına üzgündü. Isabella O’nunla evlenme konusunda “evet” veya “hayır” diye bir cevap vermemişti, sadece  aracılar ile “Prens hazretleri merak etmesinler; ordu seferden döndüğü gün cevabımı muhakkak  öğrenecektir” diye haber göndermişti.

Orkestra tekrar çaldığında Isabella bir sülün gibi  meydandaki kızlar arasından  süzüldü ve meydanda bekleyenlerin umduğunun aksine Prens Hektor’u değil ;Ordu Komutanı Antonin’i dansa kaldırdı. Bu aşıkların dansı daha başlar başlamaz Prens Hektor’un aklı başından gitti ve şuurunu kayıp etti ,adeta delirdi; çıldırdı ; yanındaki Okçubaşı’na “Antonin’i vur” dedi. Saniyeler içinde Okçubaşı oku yayına sürdü ve Ordu Komutanı Antoni’yi hedef aldı ;yayın kirişini çekip kaşla göz arasında oku fırlattığını  Isabella gördü ve Antonin’e  gelen oktan Antonin’i  itip  kurtardı ama kendi boynuna okun saplanmasından kurtulamadı. Kral o an orada Okçubaşı’na “dur” demeseydi, Okçubaşı Antonin’i de yeni bir   ok atışıyla öldürecekti.
Isabella’nın yarası ağırdı, sevgilisi Antonin’in  kollarında halkın önünde az zaman içinde can vermek üzere iken  aklını başına topladı ve dilinden şu sözlerin döküldüğü rivayet edilir:

“Gelinlik giyemedim; babam buna  ağlasın!
Anama söyleyin tez karaları bağlasın!
Antonin buraya bir aşk çeşmesi yaptırsın ;
Çeşmeden akan sular göz yaşımdır çağlasın!..

Çeşme yapan ustalara  çil çil altın saçılsın,
Bahtsız olan kızların bahtı burada açılsın!”

Sevdiği ile dans ederken okla vurulan Isabella’nın sevdiğinin  kolları arasında ölmesi üzerine Kralın emri ile şenlik o an sonlandırıldı. Ordunun yapacağı resmi geçit töneni de iptal edildi. O günkü şenlik;  o günkü bayram  tüm Sagalasos halkına zehir oldu . Herkes  içten gelen hissiyatı ile yas tutmaya başladı. Burçlardan kara dumanlar tüttürüldü . Sagalasos halkı gurup gurup olup; ağlaştılar. Derken acı acı üstüne geldi .Yiğit asker Antonin sevgilisinin kolları arasında son nefesini vermesine fazla dayanamadı .İki saat içinde evinin bahçesindeki incir ağacının altında  parmağındaki yüzüğünün kaşı altında taşıdığı zehri içip “ ah Isabella!.. Ah Isabella sensiz yaşamak bu dünyada bana haram oldu…Şimdi sana kavuşmaya geliyorum!..”       diye diye inleyerek  öldü ;ortalık yine karıştı.
Aklı başında ihtiyarlar dediler ki   “Artık olan oldu, bu olanlar  bize yeter ,bize onların muhteşem aşkına karşı yas tutmak düşer.  ”  Kral ve şehrin ileri gelenleri din adamları ile birlikte Isabella ve Antonin’in cenaze merasimine  katıldılar. Cenaze merasimine utançlarından olsa gerek Kralın oğlu Hektor ve Okçubaşı katılmadılar. İki sevgiliyi tüm Sakalasos halkı aynı gün bir seferde yan yana iki mezara ağlaşarak koydular. Mezarcılar, Isabella’nın ve Antoni’nin mezarlarının üstlerine onulmaz kara sevdayı anlatan alev kırmızısı gül ile saflığı temsil eden beyaz gül dalları  diktiler.  Antoni’nin üzerine ayrıca kazandığı savaşların anısına mezarına zırhını ,miğferini ve gümüş kakmalı kamasını koydular ve başucuna defne ağacı diktiler. Sagalasos’ta yedi gün, yedi gece yas ilan edildi.
Ordu Komutanı Antonin’in üzerinden Isabella için yazdığı  şu şiir çıktı:

SAGALASOSLULAR’A HİTAP:

“Şunu iyi bilin ey Sagalasos halkı :
Isabella ve ben birbirimize deliler gibi aşıktık;
Saray ve siz Sagalasoslular inkar ettiniz sevdamızı .
Ve gördük ki gök yüzünde melekler kıskandılar bizi.
Bugün öbür dünyada beni bekleyen
Isabella’ya kavuşmak için
Yüzüğümün kaşında sakladığım zehri içip
Hemen ayrılıyorum aranızdan;

Sizden ricamdır vasiyetime engel olmayınız.
Bileğimin ve  kılıcımın gücüyle  kazandığım
Adada Kalesi Seferi’nden  getirdiğim altınları harcayıp;
Şehir meydanına Isabella’ya olan aşkımı anlatan
Dünyada emsali olmayan bir çeşme yaptırınız;
Bu çeşmeye Isparta Dağları’nda çağlayan pınarlardan
Berrak ve gürül gürül akan suları getiriniz
Bu Isabella’nın bana, benim  de size nasihatımızdır.

Gerçek aşka inananlar bizi hatırlasınlar diye …
Adını da “AŞIKLAR ÇEŞMESİ “ koyunuz.
Heykeltıraşlar o çeşmede mermerlere kazısınlar
Bizim birbirimize olan engin sevgimizi.
Ve aşkımızı anlatan
Dünya’da emsali olmayacak çeşmenin yanı başına ;
“Ey buradan geçen  ziyaretçiler ;
Şimdi  esen bu rüzgarlar , çağlayan bu sular, anlatıyor size
Bizim yarım kalmış hazin hikayemizi .”diye yazsınlar.

Uğursuzluk Antonin’in Isabella’ya kavuşmak için intihar etmesi ile de kalmadı. Isabella ve Antoni’nin öldüklerinden kırk gün sonra Sagalasos’ta şiddetli bir deprem oldu, hem şehir yıkıldı ; hem de ihtiyar  kral o depremde öldü. Kıskanç Hektor ‘un Sagalasos’a kral olmasının günü geldi. Isabella’yı çok sevmiş ama aşkına hiç karşılık bulamamış, kralın bahtsız oğlu Hektor  “Ben Isabella’sız tacı ,tahtı sarayı ne yapayım, ölünceye kadar vicdan azabımdan dolayı Isabella’nın yasını tutmaya kendime söz verdim“ deyip; kendisine altın tepsi içinde sunulan saltanat tacını kaldırıp sarayın havuzuna attı ve   ” Isabella’sız Dünya’da Sagalasos’a kral olmak istemediğini” belirtti. Sakalasos ihtiyarlarından oluşan Senato üyeleri hemen orada Kral’ın  başka oğlan çocuğu olmadığından krallık tacını sudan çıkarıp; kralın büyük kızının başına koydular

Senatörlerden kurulu mahkemede “Antonin’i vur” emrini veren Prens Hektor henedan mensubu olduğu için duruşmaya çağrılamadı; yargılanamadı. O zamanlar her yerde hanedan mensupları yaptıkları her işten sorumsuz olduklarından ,onlardan  kimse hesap soramazdı. Bu soylu sayılan insanlar her kanundan muaftılar ve diledikleri her şeyi yapma ,yaptırma hakları vardı. 

Hektor yargılanmadı ama   ölünceye kadar Isabella ve Antoni’nin kavuşmalarına engel olduğu için vicdan azabı çekerek Sagalasos’ta  viran hanelerde yarı deli gibi yaşadı. O gün düşünmeden, acımadan birbirini sevenlere ok atan ve yanlışlıkla Isabella’yı vuran  Okçubaşı da Senato üyelerinden kurulu mahkemede yargılanıp “ uğursuz savaşçı” sayıldı. Sagalasos vatandaşlığından çıkarıldı, aynı karar ile gözleri bağlı olarak Roma Lejyonunun bulunduğu Sina Çölü’ne sürgün edildi ve orada ölünceye kadar cezasını çekti.

Olaylar yatışınca sıra Dünya durdukça Antonin’in Isabella’ya olan aşkının simgesi olacak Aşk Çeşmesi’nin yapılmasına geldi. Şehir şehir tellallar çıkarılıp ; mimarlar,taş ustaları,heykeltıraşlar iş başına  çağrıldı. Taş tüccarları  çeşmenin sütunlarının bir kısmını Afyon’dan,Çeşmeyi süsleyen heykellerin mermerlerini Aydın sınırlarındaki Afrodisias’tan kara yolu ile getirttiler. Yine bazı mermer bloklar Ege adalarından getirildi. Sagalasos’ta her şey  yatıştıktan sonra  mimarlar ,mühendisler, heykeltıraşlar, nakkaşlar ve ustalar yedi yıl çalışıp nice el emeği nice göz nuru harcayıp Dünya’da eşi benzeri olmayan Isabella ve Antoni’nin aşklarını anlatan 28 metre uzunluğunda ve 9 metre yüksekliğindeki  çeşmeyi Antonin’in Adada Kalesi’nden aldığı 2 Talant altını harcayarak yaptılar. Mühendisler, ustalar, işçiler aynı yıllarda 21 fersah uzaktaki Isparta Dağları’nın çağlayan pınarlardan bol ve berrak sular getirip bu sanat şaheseri çeşmenin önündeki  havuza yüksekten akıttılar. İnsanlar, kurtlar ,kuşlar ,böcekler şifa niyetine bu sudan yüzlerce yıldır içiyorlar.

Rivayet olunur ki Antonin’in Isabella’ya aşkını anlatan Dünya’da emsali olmayan bu çeşmeye yılda iki kez Ay gizli gizli  yıkanmaya gelirmiş. Güneşin ışıkları ona her çarpışta türlü renk cümbüşleri oluştururmuş. Işığın tonları suda tayflar oluşturup ,gök yüzünün açık olduğu gecelerde bu çeşmenin havuzunda su kurbağaları ile yıldızlar birlikte oynaşırlarmış. Güvercinler bu çeşmenin suyundan içince Isabella ve Antoni’nin ruhları için başlarını göğe kaldırır dua eder ve rahmet okurlarmış.  Bülbüller Ağlasun’da gül dallarına konarak ; birbirlerine bu aşkın destanını okurlarmış.

Yine rivayet olunur ki Dünya’da görülmesi gereken ender yerlerden biri olan Sagalasos antik kentine özellikle  Antalya, Burdur ve Isparta  havalisinde dünya evine girecek gelin ve damatlar, evlilik öncesi muhakkak ziyarete gelir; ”ömürlerinin en önemli anısı olsun”  diye ve “ tarihe not düşülsün” diye bu Isabella’nın ”Antonin’e kavuşamadığını anlatan ve Isabella’nın  ” Bu benim göz yaşımdır, sonsuza dek çağlasın . Bahtsız olan kızların bahtı burada açılsın!”  dileğinde bulunduğu AŞK ÇEŞMESİ’nden akan suların önünde  bolca hatıra  resimleri  çektirir imişler.

Tahir DEMİR
AĞLASUN KAYMAKAMI

 

Mehmet Ali ÇELİK

Küresel Akdeniz İmtiyaz Sahibi

TİNGADER (Tüm İnternet Gazeteciliği ve Gazeteciler Derneği) Gn. Bşk.

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve kureselakdeniz.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.