SAFLARI SIK VE DÜZGÜN TUTUNUZ
SAFLARI SIK VE DÜZGÜN TUTUNUZ
Cemal Akkuş'un yazısı...
Cemal Akkuş'un yazısı...
Namazdaki Nizamdan Millî Beka Stratejisine, Bi̇r Milletin Yeniden Kenetlenmesi
Giriş: Sembol ve Gerçeklik Arasındaki Uçurum: 'Saf' Bilinci
Cemaatle kılınan bir namazda, caminin herhangi bir köşesinde durup safların nizamına bakıldığında, çoğu zaman derin bir tezatla karşılaşılır. İmamın "Safları sık ve düzgün tutalım" nidası, asırlardır İslam coğrafyasının her köşesinde yankılanan ilahî bir emrin tekrarıdır. Ancak bu emrin günümüzdeki yansıması, çoğu zaman birbiriyle omuz omuza kenetlenmiş, aralarında boşluk bırakılmamış, dimdik sıralar yerine; dağınık, aralıklı, ön saflarda boşluklar olmasına rağmen geride durmayı tercih eden, kayıtsız bir insan manzarasını gözler önüne serer. Bu manzara, basit bir ritüel eksikliği veya fıkhî bir ihmalden çok daha fazlasını ifade eder. Saflardaki boşluklar, saflardaki eğrilik, öne geçme konusundaki tereddüt; aslında daha derin bir toplumsal ve manevi rahatsızlığın, bir bilinç aşınmasının fiziksel bir tezahürüdür.
Bu raporun temel tezi şudur: İslam'da cemaatle namazdaki saf nizamı, sadece bir ibadet şekli değil, aynı zamanda Müslüman toplumun sosyal, ahlaki ve hatta askerî terbiyesi için tasarlanmış ilahî bir talimdir. Bu disiplinin ihmal edilmesi, varoluşsal tehditlerle yüzleşmek için gereken kolektif iradenin, disiplinin ve birliğin zayıfladığına işaret eden tehlikeli bir semptomdur. Bu metin, Kur'an ve Sünnet'teki saf emrinden yola çıkarak, bu emrin sosyo-psikolojik ve tarihsel yansımalarını inceleyecek ve nihayetinde bölgesel güvenlik ekseninde günümüz Türkiye'si için ne anlama geldiğini ortaya koyacaktır. Namazdaki saf bilincinden millî beka stratejisine uzanan bu kesintisiz hat, bir milletin yeniden kenetlenmesinin ve varlığını idame ettirmesinin temel kodlarını barındırmaktadır.
Bölüm I:
İlahi Emir ve Nebevi Talimat: Saflardaki Nizamın Teolojik Temelleri
İslam'da saf düzeninin önemi, keyfî bir düzenlemeden ibaret değildir; kökleri doğrudan Kur'an'a ve Peygamber Efendimiz'in (s.a.s.) ısrarlı ve net talimatlarına dayanan dini bir zorunluluktur. Bu temel, saf tutma eylemini basit bir fiziksel dizilimden çıkarıp, onu ilahî rızaya, toplumsal uyuma ve manevi korunmaya bağlayan derin bir anlam katmanıyla donatır.
- Kur'an'daki İdeal: Kenetlenmiş Sağlam Yapı
Saf disiplininin teolojik zirvesi, Saff Suresi'nin 4. ayetinde en veciz ifadesini bulur: "Şüphesiz Allah, kendi yolunda, kenetlenmiş bir duvar gibi saf bağlayarak çarpışanları sever.". Bu ayet, sadece Allah yolunda mücadele etmeyi övmekle kalmaz, aynı zamanda bu mücadelenin nasıl yapılması gerektiğine dair ilahî bir strateji sunar.
Ayetin merkezindeki kavram, bünyanun mersus ifadesidir. Elmalılı Hamdi Yazır gibi müfessirler bu ifadeyi "kurşunlu bir bina" olarak tefsir ederek, yapının parçaları arasına kurşun dökülerek elde edilen sarsılmaz ve yekpare bütünlüğe dikkat çekerler. Bu, birbirinden ayrılması mümkün olmayan, tek bir vücut gibi hareket eden bir topluluk idealini resmeder.
Ayetin kendisi, saf (sıra, dizi) kavramını doğrudan kıtal (savaş, mücadele) ile ilişkilendirir. Bu, ibadetteki nizam ile hayattaki ve zorluklar karşısındaki mücadelenin nizamı arasında kopmaz bir bağ kurar. Allah'ın sevgisine mazhar olmak, sadece mücadele etmeye değil, bu mücadeleyi belirli bir usul ile, yani mutlak birlik ve sarsılmaz bir disiplin içinde, yekpare bir yapı gibi kenetlenerek vermeye bağlıdır. Bu ilahî metafor, bir topluluğun gücünün bireylerin toplamından değil, onların arasındaki kenetlenmenin sağlamlığından geldiğini öğretir. "Kenetlenmiş sağlam yapı" şu temel askeri ve sosyal prensipleri ima eder:
1. Boşlukların Olmaması: Düşmanın sızabileceği, fitnenin girebileceği hiçbir zayıf nokta yoktur.
2. Karşılıklı Destek: Her bir "tuğla" diğerini destekler. Bir parçanın zayıflığı, bütün yapıyı tehlikeye atar.
3. Yükün Paylaşılması: Düşman baskısı, tek bir noktaya değil, tüm yapıya eşit olarak dağılır.
4. Sarsılmazlık: Yapı, dışarıdan gelen darbelere karşı koymak ve yerinden oynamamak üzere tasarlanmıştır.
Dolayısıyla, Saff Suresi'ndeki bu ayet, sadece bir övgü değil, aynı zamanda bir zafer reçetesidir. Başarının sırrı, bireysel kahramanlıklardan ziyade, sarsılmaz bir nizam içinde kenetlenmiş kolektif bir iradede yatmaktadır.
1.2 Nebevi Talimat: Safları Mükemmelleştirmeye Dair Hadisler
Kur'an'ın ortaya koyduğu bu "kenetlenmiş yapı" ideali, Hz. Peygamber'in (s.a.s.) sünnetinde, cemaatle namaz pratiği üzerinden somut ve tekrarlanan talimatlara dönüştürülmüştür. Bu hadisler, saf düzeninin manevi ve sosyal sonuçlarını net bir şekilde ortaya koyar.
Safları Düzeltme ve Sıklaştırma Emri: Hadis kaynakları, Hz. Peygamber'in namaza başlamadan önce cemaatin saflarını bizzat düzelttiğini ve bu konuda son derece titiz davrandığını gösteren çok sayıda rivayetle doludur. Bu talimatlar birkaç temel tema etrafında toplanır:
· Manevi Sonuçlar: En çarpıcı uyarı, "Saflarınızı düzeltiniz, yoksa Allah Teâlâ'nın aranıza düşmanlık sokacağını (kalplerinizi/yüzlerinizi birbirine muhalif kılacağını) iyi biliniz" hadisidir (Buhârî, Ezân 71; Müslim, Salât 127). Bu rivayet, saflardaki fiziksel dağınıklık ile toplumdaki sosyal ve manevi ayrışma, kalp kırıklığı ve düşmanlık arasında doğrudan, ilahî bir neden-sonuç ilişkisi kurar. Fiziksel nizam, manevi birliğin hem sebebi hem de sonucudur.
· Şeytanın Girmesine Engel Olmak: Bir diğer güçlü imge, "Saflarınızı sık tutun, aralarını iyice yaklaştırın... Nefsim elinde olan Zata yemin ederim ki, şeytanı küçük siyah bir koyun gibi safların aralıklarından girerken görüyorum" hadisidir (Ebû Dâvûd, Salât 93; Nesâî, İmâmet 28). Buradaki "şeytan", sadece soyut bir kötülük değil, aynı zamanda saflardaki boşluklardan sızan vesvese, kaos, düzensizlik ve fitne gibi somut tehlikeleri temsil eder. Saftaki bir boşluk, cemaatin manevi zırhında açılmış bir gediktir.
· Allah'ın Rahmetine Nail Olmak: Olumlu teşvik ise, "Kim safları sık tutarsa Allah onu hayra eriştirir. Kim de saflar arasında boşluk bırakırsa Allah onu hayra eriştirmez" (Müslim, Salat 104; Ebu Davud, Salat 93) hadisiyle gelir. Safı birleştirmek, Allah'ın rahmetini celbeden bir eylem olarak tanımlanır.
· Meleklerin Nizamına Özenmek: Hz. Peygamber, ashabına "Meleklerin Rableri huzurunda saf bağlayıp durdukları gibi saf bağlasanız ya!" diye sorduğunda, meleklerin nizamını "Onlar öndeki safları tamamlayıp birbirine perçinlenmiş gibi bitişik dururlar" şeklinde tarif etmiştir (Müslim, Salât 119). Bu, saf tutma eylemini dünyevi bir disiplinden çıkarıp, onu ilahî ve semavi bir ideale yükseltir.
Bireyselliğin Reddi ve Kolektif Sorumluluk: Saf düzenine dair talimatlar, aynı zamanda bireyselliğin kolektif yapı içinde eritilmesini hedefler.
· Ön Safları Doldurma Prensibi: "Ön safı doldurup tamamlayın, sonra ona bitişik olan safı doldurup tamamlayın. Eğer safta noksanlık olacaksa son safta olsun" (Ebu Davud, Salât, 93) emri, bir "cephe" mantığını öğretir. Sorumluluk, en önde olanındır. Fazilet, tehlikeye ve sorumluluğa en yakın yerde durmaktır. Geride durmak, sorumluluktan kaçmaktır.
· Tek Başına Durma Yasağı: Hz. Peygamber'in, safın arkasında tek başına namaz kılan bir kişiye namazını iade etmesini emretmesi (Ebu Davud 682, Tirmizi 230), cemaatten kopuk bireysel dindarlığın eksikliğine işaret eder. İslam'da kurtuluş ve mükemmellik, cemaatin içinde, onunla bir bütün olarak hareket etmekle mümkündür. Sürüden ayrılanı kurt kapar prensibi, burada manevi bir hakikat olarak karşımıza çıkar.
· İşbirliğine Dayalı Disiplin: "Sizin en hayırlınız namazda omuzları en yumuşak olanınızdır" (Ebu Davud 672) hadisi, bu disiplinin kaba bir zorlamayla değil, yana kayarak başkasına yer açan, birliğin tesisi için kendi konforundan feragat eden bir nezaket ve işbirliği ruhuyla sağlanması gerektiğini öğretir.
Bu nebevi talimatlar bütünü, günde beş defa tekrarlanan bir psiko-fiziksel şartlandırma programı gibidir. Sürekli sözlü uyarılar ("Safları düzeltin!"), omuzların ve topukların birbirine değmesiyle oluşan fiziksel temas, mükemmel düz bir çizginin görsel olarak pekiştirdiği düzen ve eşitlik hissi ve ilahî bir ceza olarak "ayrılığa düşme" tehdidi; disiplin, birlik ve kolektif sorumluluk değerlerini cemaatin ruhuna ve bedenine nakşeden bilinçaltı bir eğitimdir. Bu, "bünyanun mersus" idealinin mikro düzeyde, her gün, her namazda yeniden inşa edilmesidir.
Bölüm II:
Kolektif Ruhun Tezahürü: Saf Nizamının Sosyo-Psikolojik Dinamikleri
Namazdaki saf düzeni, dini temellerinin yanı sıra, bireyleri bir araya getirerek güçlü bir kolektif kimlik ve dayanışma ruhu yaratan sofistike bir sosyal teknolojidir. Sosyal psikoloji ve sosyoloji, bu kadim ritüelin birey ve toplum üzerindeki dönüştürücü etkilerini anlamak için güçlü analitik araçlar sunar. Aynı zamanda, bu disiplinlerin merceğinden bakıldığında, günümüzde bu ritüele karşı gösterilen gevşeklik, daha geniş toplumsal değişimlerin ve sorunların bir yansıması olarak okunabilir.
2.1 Ritüelin Gücü: Grup Kimliğini ve Dayanışmayı İnşa Etmek
Ritüeller, "bireysellikten öte grup bilincini ve birlikteliğini ortaya koyan duygusal bir kanal" olarak tanımlanır. Cemaatle namaz, bu tanımın mükemmel bir örneğidir ve grup uyumunu sağlayan birçok psikolojik mekanizmayı aynı anda harekete geçirir. Bu mekanizmalar, ritüelin katılımcıları nasıl tek bir vücut haline getirdiğini açıklar:
· Duygu Paylaşımı ve Ortak Odaklanma: Bir ritüele katılan iki veya daha fazla kişi, aynı mekânda fiziksel olarak bir araya geldiğinde ve ortak bir eyleme odaklandığında, aralarında güçlü bir duygu paylaşımı yaşanır. Cemaatle namazda, tüm bireylerin aynı anda kıbleye yönelmesi, aynı hareketleri (kıyam, rüku, secde) senkronize bir şekilde yapması ve aynı imamı dinlemesi, muazzam bir ortak odaklanma yaratır. Bu durum, bireysel endişe ve düşünceleri geri plana atarak, katılımcıları ortak bir ruh halinde birleştirir ve "kolektif birleşim" sağlar.
· Davranışsal Senkronizasyon ve Grup Uyumu: İnsanların aynı ritimde hareket etmesi, psikolojide "davranışsal senkronizasyon" olarak bilinir ve bu durumun grup içi güveni, işbirliğini ve aidiyet duygusunu artırdığı kanıtlanmıştır. Namazdaki toplu eğilip kalkma hareketleri, bu senkronizasyonun en saf halidir. Bu ritmik uyum, bireylerde "birliktelik düşüncesini" pekiştirir ve onları tek bir organizmanın parçaları gibi hissettirir.
· Kolektif Coşku: Sosyolojinin kurucularından Émile Durkheim'ın "kolektif coşku" olarak adlandırdığı kavram, grup ritüelleri sırasında bireylerin yaşadığı ve sanki dışarıdan gelen ilahî bir güçmüş gibi hissettikleri yoğun duygusal enerjiyi tanımlar. Cemaatle namazın yarattığı ortak odaklanma, senkronize hareketler ve paylaşılan kutsal atmosfer, bu coşkunun ortaya çıkması için ideal şartları meydana getirir. Bu ritüel sırasında üretilen "duygusal enerji", bireylerde kendine güven, güç ve manevi bir haz duygusu oluşturur. Bu pozitif enerji, bireyin gruba olan bağlılığını artırır ve grubun norm ve değerlerini (bu durumda disiplin, birlik, kardeşlik) daha derinden içselleştirmesini sağlar.
Sonuç olarak, saf düzeni sadece bir çizgi değildir; o, kolektif ruhu ve kimliği üreten bir jeneratördür. Ritüel, katılımcılarda grup üyeliği duygusunu güçlendirir, onları kimlik bunalımı ve yabancılaşmadan korur ve grup dayanışmasını pekiştirir. Saf tutmak, "Ben"in "Biz" içinde eridiği ve daha büyük bir anlam kazandığı bir dönüşüm anıdır.
2.2 Modern Gevşekliğin Sosyolojisi: 'Cemaat'ten Bireye Çözülüş
Günümüz camilerinde saf düzenine gösterilen özensizliğin ardında, modernleşme, şehirleşme ve küreselleşmenin getirdiği köklü toplumsal dönüşümler yatmaktadır. Bu gevşeklik, geleneksel cemaat yapısının zayıflayıp bireyciliğin yükselişinin bir yansımasıdır.
· Şehirleşme ve Anonimlik: Geleneksel köy veya mahalle hayatında, cemaat üyeleri birbirini tanır ve bu durum, sosyal normlara uyum için güçlü bir sosyal baskı yaratır. Ancak büyük şehirlerin devasa camilerinde, bireyler genellikle birbirine yabancıdır. Bu anonimlik, sosyal kontrolü zayıflatır ve bireyin, ön safta boşluk varken arkada durmak veya yanında bir boşluk bırakmak gibi norm dışı davranışları sergilemesini kolaylaştırır.
· Bireyciliğin Yükselişi: Modern toplum, özellikle Batı medeniyeti ekseninde gelişen formuyla, kolektif kimlikler yerine bireysel özgürlüğü, kişisel alanı ve bireysel tercihleri yüceltir. Bu kültürel iklim, bireyin kendi kişisel alanından feragat ederek, omuz omuza, bir başkasıyla fiziksel temas halinde tek bir çizgi oluşturma fikrine karşı bilinçdışı bir direnç yaratabilir. "Benim namaz kıldığım yer", "rahat edemiyorum" gibi ifadeler, bu bireyci zihniyetin ibadet alanına sızmasının göstergeleridir. Kültürel küreselleşme, dini daha bireysel bir boyuta çekerek geleneksel ve kolektif değerlerinden uzaklaştırma eğilimindedir.
· 'Gemeinschaft'tan 'Gesellschaft'a Geçiş: Alman sosyolog Ferdinand Tönnies'in klasik ayrımı, bu durumu açıklamak için son derece elverişlidir. Saf düzeni, Tönnies'in Gemeinschaft (cemaat) olarak tanımladığı, doğal iradeye, ortak değerlere, kan ve duygu bağlarına dayalı organik topluluğun mükemmel bir ifadesidir. Günümüzdeki dağınık saflar ise, rasyonel iradeye, bireysel çıkarlara ve sözleşmeye dayalı ilişkilerin hakim olduğu Gesellschaft (cemiyet) yapısının bir yansımasıdır. Saftaki her bir boşluk, Gemeinschaft ruhunun geri çekildiği ve Gesellschaft zihniyetinin sızdığı bir alanı temsil eder.
Bu sosyolojik analiz, saf düzenindeki ihmalin, bir toplumun atomizasyona (bireylerin birbirinden koparak yalnızlaşması) karşı ne kadar savunmasız olduğunun öncü bir göstergesi olduğunu ortaya koyar. Dini ritüeller, genellikle modernleşen bir toplumda geleneksel kolektif davranışların son sığınaklarıdır. Bu çekirdek ritüeller bile parçalanma ve bireycilik emareleri göstermeye başladığında, bu durum toplumsal çözülmenin ne kadar ilerlediğinin bir işaretidir. Birbirine güçlü cemaat bağlarıyla bağlı olmayan, atomize olmuş bireylerden oluşan bir toplum, dış baskılara karşı daha kırılgandır. Bu toplum, manipülasyona ve yenilgiye daha açıktır çünkü derinlere kök salmış grup dayanışmasından kaynaklanan doğal dirence sahip değildir. Dolayısıyla, camideki safların durumu sadece dini bir mesele değil, bir milletin zor zamanlarda ihtiyaç duyacağı "sosyal sermaye" ve "kolektif dayanıklılığın" bir barometresi olması itibarıyla aynı zamanda bir millî güvenlik meselesidir.
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.