ANTİK DÖNEMDE AYIN TANRISALLIĞININ MERKEZİ
ANTİK DÖNEMDE AYIN TANRISALLIĞININ MERKEZİ
Pisidia Antiokheia’sının Men Tapınağı ve Kutsal Alanı
Pisidia Antiokheia’sının Men Tapınağı ve Kutsal Alanı
Arkeolog Habibe UĞUZ
Pisidia Antiokheia Antik Kenti Kazı Ekip Üyesi
Men Tapınağı ve Kutsal Alanı, Isparta İlinin Yalvaç İlçesinde yer almaktadır. Tapınak ve Kutsal Alan, Pisidia Antiokheia Antik Kenti’nin 5 km doğusunda, günümüzde “Gemen Korusu” olarak adlandırılan 1600 m rakımlık bir dağın zirvesine konumlandırılmıştır. Kızılca Mahallesi ve Hisarardı köyünden tapınağa giden iki kutsal yol bulunmakta ve bu yollar boyunca kayalar üzerine işlenmiş kültle ilgili adak stelleri görülmektedir. Tapınak, dağın doruğunda ana kayanın düzleştirilmesiyle inşa edilmiş olup tapınağın çevresinde de tapınakla ilişkili dini yapılar yer almaktadır. Peripteros (6 x 11) planında inşa edilmiş olan tapınak, üçgen alınlıklı ve alınlığın orta noktasında, epifani (Tanrının görüldüğü) olayının gerçekleştiği bir açıklık bulunmaktadır. Tapınağın etrafı; 70 m uzunluğunda 30 m genişliğinde bir temenos duvarıyla yani kutsal bir duvarla çevrelenmiştir. Yaklaşık 4 m yüksekliğinde olan güney temenos duvarının cephesi Tanrı Men’e adanmış adak stelleriyle kaplıdır. Bu stellerin üzerinde; Tapınak cephesi formunda işlenmiş olan alanların içerisi, adayan kişi sayısı kadar hilal betimlemeleri ya da boğa boynuzlarıyla süslenmiş ve alt kısımlarında da adayan kişilerin adak yazıtları yer almaktadır. Tapınağın ana giriş kapısı doğuda yer almakta ve anıtsal bir propylonla giriş sağlanmaktadır. Aynı zamanda, güneyden ve kuzeyden de tapınağa girişi sağlayan birer tane daha kapı bulunmaktadır.
Temenosun doğu girişinin kuzeydoğu köşesinden doğuya doğru yan yana sıralanmış, “thesauroi” olarak adlandırılan “oikoslar” yer almaktadır. Küçük bir tapınak planında inşa edilen bu yapılar, içerisinde değerli adak hediyelerinin muhafaza edildiği prestij yapılarıdır. Bölge halkları ya da kentin zenginleri tarafından, kentler adına yapılan bu resmi yapılar; kentlerde meydana gelen önemli olaylar veya kazanılan bir savaş sonrası tanrılara/tanrıçalara şükranlarını sunmak için ya da bu haç merkezlerine gelenlere zenginliklerini ve güçlerini göstermek için yapılmışlardır. Bu yapıların içerisine; Heykel, altın, gümüş, fildişi, silah ve teçhizatlar gibi tanrıya/tanrıçaya adanmış hediyeler konulmaktadır. Bu hediyeler, tapınağı ziyarete gelenler tarafından görülebilmektedir. Men tapınağında bulunan bu oikoslar; düzenlenen festivallerde dışarıdan gelen ziyaretçilerin ağırlanmasında, gelen adak hediyelerinin belki süresi geçtikten sonra muhafaza edilmesinde ve kült personelinin kendilerine ilişkin bazı günlük kullanım kabı vs. saklamasında kullanılmış olmalılardır. Delphi, Olympia, Nemeia, Delos ve Samos kentlerinde, kutsal alanlara girişi sağlayan yol kenarlarında bu tür oikoslar bulunmaktadır. Ancak Anadolu’da, Men tapınağı dışında şimdilik bu şekilde yan yana sıralanmış Oikosların bilinen örneği yoktur.
Alanda, Tanrı Men’e ait tapınak dışında “Küçük Tapınak/Hekate Tapınağı” olarak adlandırılan bir tane daha tapınak bulunmaktadır. Kazı çalışmaları esnasında, bu tapınak içerisinde bulunan ve şimdi Yalvaç Müzesi’nde sergilenen, elinde meşalesi ve kutsal hayvanı köpeğiyle betimlenen Tanrıça Hekate heykelin bulunmuş olması, burasının Tanrıça Hekate’ye ait bir tapınak olma olasılığını arttırmaktadır. Yer altını sembolize eden Tanrıça Hekate, zaman zaman Tanrı Men ile birlikte tapınım görmüştür. Khitonik bir tanrı olan Men’in Katakhthonios (yeraltı tanrısı/mezarların koruyucusu) epithetiyle de tapınım görmesi, iki tanrının kültlerini benzer kılmaktadır. Bu da iki tanrının ortak bir kutsal alanı olabileceğini göstermektedir.
Alanda bulunan diğer bir yapı; Sadyum görevi gören aynı zamanda Odeon olarak da kullanılan yapıdır. Bahar ve sonbahar aylarında düzenlenen festivallerde yapılan yarışmalar bu alanda yapılmaktadır. Stadyum dışında tapınağın etrafında; Rahiplerin yaşadığı alanlar, restoran/yemekhane olarak kullanılmış mekânlar bulunmaktadır. Tapınağa hacı olmak için çevre kentler ve bölgelerden gelenlerin konakladıkları ve çilehane olarak kullandıkları çok sayıda megaron planlı yapılar, Kutsal Alanın arazi eğimine uygun konumlandırılmış ve tapınağa bakışımlı olarak inşa edilmişlerdir.
Men Tapınağı ve Kutsal Alanı, W. M. Ramsay ve ekibinin Pisidia Antiokheia’da kazı çalışmalarını sürdürdükleri dönemde, bölgede yaşayan yerel halktan birisi tarafından tapınağın yerini göstermesiyle 1911 yılında keşfedilmiştir. 1912-13 yılları arasında, W. M. Ramsay ve ekibi burada kazı çalışmaları yapmışlardır. Bu çalışmalar, sistematik bir kazı olmayıp sondaj ve aktarma niteliğindedir. Alanda bulunan adak stellerinin bir kısmı Afyon, bir kısmı da Konya Arkeoloji Müzelerine taşınmıştır. Bulunan heykellerde, İstanbul Arkeoloji Müzesine götürülmüştür. Sonrasında, Margaret Hardie (Hasluck) ve E.N. Lane gibi araştırmacıların da odağı olmuştur. Belirli aralıklarla, S. Mitchell tarafından da kazı niteliğinde çalışmalar yapılmıştır. Bakanlar Kurulu Kararıyla, Süleyman Demirel Üniversitesi adına 2008 yılında, Prof. Dr. Mehmet ÖZHANLI ve ekibi tarafından, Pisidia Antiokheia ve Men Tapınağı Kutsal Alanında, sistematik araştırma ve kazı çalışmaları başlatılmıştır. 2017 yılından itibaren, Tapınak ve Kutsal Alana yoğunlaşarak, kazı ve düzenleme çalışmalarına başlanılmış olup halen devam edilmektedir.
Men tapınağının erken dönemiyle ilgili arkeolojik veriler henüz çok yetersizdir. Men Tapınağı ve Kutsal Alanı ile ilgili bilgi edindiğimiz ilk kişi, Antik Dönem yazarlarından Ünlü Coğrafyacı Strabon’dur. Strabon’un (MÖ 64 – MS 24) tapınak hakkında, “… Burada aynı zamanda birçok tapınak kölesi ve kutsal yerleri olan bir Men Arkhaios rahipliği vardı. Fakat Amyntas’ın ölümünden sonra (oraya) onun varisi olarak gönderilenler tarafından ortadan kaldırılmıştır.” İfadelerinden tapınağın, Hellenistik Dönemde var olduğu anlaşılmaktadır. Yine Strabon’dan, Roma dönemi öncesinde tapınağa ait geniş arazilerin varlığını ve çok sayıda Hierodouloi (Kutsal köle)’lere sahip olduğunu da öğrenmekteyiz. Ayrıca, tapınağın komşu bölgeleri olan; Phrygia, Lykaonia, İsauria ve Pisidia’nın kendi kentlerinden gelen hacıların tapınağa geldiklerinden bahsetmektedir. Dönemi içerisinde, tapınak bir hac merkezi olarak kabul görmüş ve burada bulunan ruhban sınıfın oldukça etkili ve tapınağın büyük bir ekonomiye sahip olduğu anlaşılmaktadır.
Bu kadar güçlü bir kült olan Men inancının, buradaki kültü Anadolu’nun Demir Çağı’na, MÖ 12. Yüzyıldaki Ege Göçleriyle Frig’lerin Anadolu’ya geldiği döneme kadar inmektedir. Tapınağın bulunduğu dağın zirvesine yakın bir yerde “Kara Kuyu” olarak isimlendirilen bir su kuyusu bulunmaktadır. Bu nedenle dağ kutsal olarak kabul edilmiş ve buraya bir sunak konulmuştur. Hellenistik Dönemde de üzerine tapınak inşa edilmiştir. Pisidia Antiokheia Antik Kenti, Selevkid Hanedanlığı tarafından askeri bir kent olarak kurulmuş olsa da Antiokheia, Men Tapınağı ve Kutsal Alanından dolayı dini bir merkez olarak bilinmiştir. MÖ 25 yılında Galatya kralı Amyntas’ın ölümünün ardından, İmparator Augustus’un kolonizasyon hareketiyle birlikte, Tapınak ve Kutsal Alanda düzenlemeler yapılmıştır. İmparator, bölgede etkin olan Men tapınımının gücünü kaybettirmek için, tapınağı ekonomik olarak zayıflatma yoluna gitmiş ve tapınağın sahip olduğu arazileri kamulaştırmıştır. Böylece ruhban sınıfın gücünü azaltıp etkisiz hale getirmeye çalışmıştır. Ancak burada çok başarılı olduğu görülmemektedir. Oikosların bazılarının inşası ve elde edilen Arkeolojik veriler, bu dönemde Tapınakta yeni düzenlemelerin yapılmış olduğunu belgelemektedir. İmparator Hadrianus, Antoninus Pius, Marcus Aurellius ve Caracalla, Dönemlerinde, tapınağa yardımlar yapılmıştır. Roma Döneminde, uygulanmaya çalışan Romalılaştırma politikalarına karşın Tanrı Men, hep tek tanrı olarak ibadet görmüş ve kutsal alan haç merkezi olma özelliğini korumuştur.
Roma Dönemi’nde Hıristiyanlığın güçlenip, Paganizme karşı bir tehdit unsuru oluşturmaya başladığında, Men Tapınağı’nın öneminin biraz daha artmış olduğu görülür. Özellikle Tetrarşi Dönemi’nde İmarator Diocletianus, (MS 24 Şubat 303) yayınladığı bir ferman ile Hristiyanlara karşı büyük bir mücadele başlatmıştır. Bu doğrultuda; Tapınağa yardımlar artmış, düzenli kurban törenleri düzenlenmiş, festivallerde gençleri özendirici yarışmalar ve oyunlar yapılmıştır. Hıristiyanların tekrardan paganizme dönmesi için mücadeleler verilmiştir. Bu mücadelelerin sadece tapınakta değil, tekmorionlar (Cemeatler) oluşturarak da sürdürmüş oldukları, ele geçen yazıtlardan bilinmektedir. Hristiyanlığa karşı verilmiş olan ikinci bir mücadele, son Pagan İmparatoru Julianus Dönemi’nde (MS 361 - 363) verilmiştir. II. Constantin’in Hristiyanlığı güçlendirmesine ve Pagan tapınaklarının yağmalanmasına karşılık, Julianus Dönemi’nde yine Men Tapınağı’nda düzenlenen festivaller ve kurban törenleriyle Paganizmi tekrardan ayağa kaldırmaya çalışmıştır. M.S. 391 yılında Roma İmparatoru I. Theodosius’un, “bundan sonra hiç kimsenin, insan eliyle yapılmış tapınaklara gitmeyeceğini, tapınaklarda yürümeyeceğini ve heykellere bakmayacağını” yayınladığı fermanla ve Hristiyanlığın Roma’nın resmi dini olmasıyla birlikte Men Tapınağı’nda ibadet sonlanmıştır. Bu dönemden sonra, Men Tapınağı’nın alt kısmına bir kilise inşa edilmiş ve burası artık Hristiyanların kutsal alanına dönüşmüştür. Men Tapınağı’nın bulunduğu dağın kutsallığı, Erken Demir Çağı’nda başlayarak, İslam dininin bu coğrafyaya egemen olduğu döneme kadar devam etmiştir.
Tapınakta, monoteist bir inanç sisteminin olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü Tanrı Men burada “Men Tyrannos” yani “Efendi, Hükümdar” epithetiyle tapınım görmüştür. Bazen Tanrı Men farklı tanrılarla birlikte anılmaya çalışılmış olsa da, zamanla bu tanrılar, Men’in sıfatlarına ya da yardımcı tanrılara dönüşmüşlerdir. Tapınakta yapılan dini törenler, Antiokheia’da bulunan Kybele tapınağında başlıyor ve sonrasında, yaklaşık 5 km’lik kutsal yoldan ilahiler ve dualar okuyarak tapınağa ulaşmaktadırlar. Yaklaşık bir ay boyunca, tapınak etrafında bulunan çilehanelerde kalıyorlar. Bu süreyi oruç ve ibadetle geçiriyorlar. Sonrasında düzenlenen büyük ayinlerle, kurbanlarını kesiyorlar. Böylece hac farizasını tamamlayarak, tekrardan yurtlarına geri dönüyorlar. Tüm bu ibadetler sürecinde tapınım, gezegen olan Ay’a değil, Tanrı Men’edir. Ay, Tanrı Men’in yansıyan yüzü olarak kabul görmektedir. Tapınakta ibadete başlamadan ya da ibadet süresince, tapınağın keskin kuralları olduğu bilinir. Sarımsak ve domuz eti yiyenlerin, akşam eşiyle birlikte olmuş ama yıkanmamış olanların tapınağa girişi yasalanmıştır. Bunlar gibi birçok kuralları bulunmaktadır.
İbadet ve kutsallığının dışında bu tapınakta, Kral olarak seçilenler krallık yeminlerini yapmak için tapınağa gelerek yemin etmişlerdir. Aynı zamanda, Rahipler tarafından öğrenciler yetiştirilmiş ve gökyüzü gözlemlerinin yapılmış olduğunu bilmekteyiz. Nitekim günümüzde de tapınağa gidildiğinde, oldukça özel bir konuma sahip olduğu hemen anlaşılabilmektedir. Tapınağın olduğu noktadan bakıldığında, hem Beyşehir hem de Eğirdir gölleri rahatlıkla görülebilmektedir. Bu da Tanrı Men’e ait tapınağın yerinin tesadüfi seçilmemiş olduğunu kanıtlamaktadır.
Pisidia Bölgesi’nde bir dağın en zirve noktasında konumlanan tapınak, şüphesiz Antik Dünya’nın en önemli ibadethanelerinden birisiydi. Doğa, sahip olduğu şeyleri zamanla acımasız bir şeklide, yavaş yavaş kimse fark etmeden kendine dönüştürme gücüne sahiptir. Ancak güçlü olan şeyleri yok etmek zaman alır. Tapınağın terk edilmesinin üzerinden neredeyse 1.634 yıl geçmiş olmasına rağmen hala dağın zirvesinde, sağlam temellerini korumaya çalışmaktadır. 2017 yılından itibaren tapınakta yapılan çalışmalarla tapınak, sahibi olduğu Ay’ı daha net görebilmekte. Bu nedenle günümüzde tapınağa gelen ziyaretçilerin, hem ayın hem de tapınağın ışığını fark etmemesi imkânsız. Tapınağa giden yol araçların rahatça çıkabileceği seviyededir. Pisidia Antiokheia Antik Kentini ziyaret eden herkes, aracıyla 5 km’lik kutsal yolu giderek tapınağa çok rahat ulaşabilirler. Geçmişin ruhu, ziyaretçilerini beklemektedir…
Kaynak: TİNGADER TÜRKİYE dergisi Ağustos 2025 sayısı.
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.