Roma’nın Hun/Türk korkusu ve Vatikan'daki Yeni Papa Leo XIV
Roma’nın Hun/Türk korkusu ve Vatikan'daki Yeni Papa Leo XIV
Ömür Çelikdönmez'in yazısı...
Ömür Çelikdönmez'in yazısı...
“Tarihi çevir, nal sesi, kısrak sesi bunlar / delmiş Roma'nın kalbini mızrak gibi Hunlar” dizeleriyle yankılanan mehter marşı, Roma’nın kalbine mızrak gibi saplanan Hun/Türk akınlarını anlatır. Attila'nın öncülüğünde gelen bu Avrasya rüzgarı, Batı'nın bilinçaltında silinmez bir korku bırakmıştır. Papa I. Leo, işte bu korkunun tam ortasında, eli silahsız ama sözüyle Roma’yı kurtaran bir figür olarak tarih sahnesine çıkar.
Bugün aynı ismi taşıyan Papa Leo XIV’ün seçimi ise bu tarihsel hafızanın bir güncellemesi gibidir. Nal sesi artık duyulmuyor olabilir, ama Batı’nın iç sesi hâlâ doğudan gelen fısıltılara kulak kesiliyor. Leo XIV, I. Leo’nun adını alarak sadece bir ruhani mirası değil, aynı zamanda o “Hun korkusu”nun güncellenmiş jeopolitik karşılığını da üstleniyor. Bana göre ve buu yönüyle, Leo XIV’ün adı bir tür “manevî savunma refleksi” ve Vatikan’ın stratejik hafızasının yeniden canlanışıdır.
Vatikan'da ABD'li Papa’nın seçimi kime mesaj?
Vatikan'da yaşanan liderlik değişimi ve çiçeği burnunda Papa Leo XIV’ün seçimi, yalnızca dini çevrelerde değil, küresel jeopolitik analizler yapan geniş bir kesimde de dikkatle izleniyor. Yeni Papa'nın seçimi, bazı çevreler tarafından yaklaşan olası bir küresel krize karşı Batı’nın manevî ve diplomatik hazırlığı olarak yorumlanıyor.
Bazı analistler, Papa Leo XIV’ün özellikle Avrupa bütünlüğünü korumak ve güçlendirmek amacıyla, Ortodoks dünyaya—özellikle de Rusya’ya—karşı ABD'nin desteğini alabilecek bir figür olarak tercih edildiğini savunuyor. Bu görüşe göre Vatikan, Avrupa'nın parçalanma riski karşısında transatlantik ittifakı manevî düzeyde yeniden tahkim etmeye hazırlanıyor.
Diğer bir kesim ise, Papa’nın seçiminin iç siyasete dönük olduğunu ve ABD’de yeniden yükselen Donald Trump etkisini sınırlamak için bilinçli bir tercih yapıldığını öne sürüyor. Bu görüşü savunanlar, Papa seçilmeden önce Robert Francis Prevost’un sosyal medyada yaptığı Trump karşıtı paylaşımları ve kamuoyuna yansıyan eleştirel tutumlarını bu görüşlerine dayanak olarak gösteriyorlar.
Bir de benim gibi Avrasya jeopolitiğinden bakanlar var. Bu yorumculara göre, Vatikan ile ABD arasında Çin Halk Cumhuriyeti'ne karşı stratejik bir uyum mevcut. Yeni Papa’nın “Leo XIV” adını seçmesi ve bu isimle Papa I. Leo’nun Roma’yı Hunlardan kurtaran figür olarak hatırlatılması, doğuya—ve tarihsel olarak Batı’nın hafızasında “barbar” olarak kodlanan güçlere—karşı bir tür manevî savunma hattının kurulduğu anlamına geliyor. Bu bağlamda, Çin’in yükselişi ve Avrasya’daki güç dengeleri karşısında Vatikan’ın pozisyon alışına dair sembolik bir mesaj verildiği iddia ediliyor.
Türkiye ise bu tabloda hem tarihsel hafızanın hem de güncel Avrasya denkleminin merkezinde yer alıyor. Hunların tarihsel mirasçısı olarak Türk kimliği, Batı’nın bilinçaltında hâlâ bir güç ve tehdit unsuru olarak algılanabiliyor.
Türkiye’nin jeopolitik pozisyonu, Rusya ile ilişkileri, Türk Devletleri Teşkilatı’nın yükselişi ve Orta Koridor projesiyle Asya ile Avrupa arasında kurduğu stratejik bağ, Vatikan’daki bu sembolik tercihlerin Türkiye’ye de dolaylı bir mesaj içerdiğini düşündürüyor.
Yeni Papa’nın adıyla birlikte verilen mesaj, belki de yalnızca geçmişe değil, gelecekteki doğu-batı rekabetine bir hazırlık çağrısıdır—ve bu çağrının satır aralarında Türkler de yer almaktadır.
Papa seçimi ve Papalık
Papa Francis, 1,4 milyar takipçisi olan Katolik Kilisesi'ne 12 yıl boyunca liderlik ettikten sonra 21 Nisan'da hayatını kaybetti. 7 Mayıs Çarşamba günü başlayan konklav/papalık seçiminin ikinci gününde dört tur oylama sonunda, 1473-1481 yılları arasında Papa IV. Sixtus’un emriyle inşa edilen, Michelangelo’nun tavan freskleri ve "Son Yargı" adlı eseriyle tanınan ve Papa seçimlerinin yapıldığı Sistine Chapel/Sistine Şapeli'nin üzerindeki bacadan fumata bianca/beyaz duman yükseldi.
Önce Beyaz Duman tüttü sonra çanlar yeni Papa için çaldı
Beyaz Duman’ının tütmesiyle kilise çanları papanın seçildiğini ilan etti. San Pietro Meydanı'nda coşkulu kutlamalarda "yaşasın papa" haykırışları duyuldu. Dünya çapında 1,4 milyar Katolik'e ruhani liderlik edecek yeni papa, ABD’de doğumlu Robert Francis Prevost seçildi.
Hayatını Peru’da misyoner olarak geçiren ve Vatikan’ın güçlü Piskoposlar Dairesi başkanlığını yürüten Kardinal Robert Prevost, Katolik Kilisesi’nin 2000 yıllık tarihinde seçilen ABD’li ilk papa oldu. Katolik Kilisesi'ndeki 266 Papa'dan bugüne kadar 200'den fazlası İtalyan olurken, en son 2013 yılındaki Konklav'da ilk kez Amerika kıtasından bir Papa seçilmiş ve Arjantinli olan Papa Francis olmuştu.
Aile ve Etnik kökeni
Yeni papanın genlerine bakılırsa tam bir etnik karma yani melez. Genleri çok geniş yelpazeden aktarılmış, vücut değil sanki Cemiyeti Akvam. İsterseniz biraz açıklayayım.
Papa Leo XIV, doğum adıyla Robert Francis Prevost, Chicago, 14 Eylül 1955' Illinois doğumlu. Ailesi, farklı etnik kökenlerin birleşimi. Babası Louis Marius Prevost, Fransız ve İtalyan kökenli. İkinci Dünya Savaşı'nda ABD Donanması'nda görev yapmış ve sonrasında eğitim alanında çalışmış.
Papanın annesi Mildred Agnes Martínez, İspanyol, Haitili ve Louisiana Kreol kökenlerine sahip. Babası Joseph Martínez, Haiti doğumlu; annesi Louise Baquiet ise New Orleans'ta doğmuş bir Louisiana Kreolüdür. Bu kökenler, Papa Leo XIV'ü Afrika kökenli atalara sahip ilk papa gibi göstermeye yetmez.
Papa Leo XIV çocukluk ve gençlik yıllarında Chicago'nun güney banliyösü Dolton’da bulunmuş. İki erkek kardeşi vardır: Louis (askerî geçmişe sahip) ve John (emekli bir Katolik okul müdürü). Ailesi, dini değerlere bağlı, çalışkan ve mütevazı bir yaşam sürmüş. Prevost ailesi hareketli St. Mary'de adanmış ve dindar müzisyenler, sunak çocukları, vaizler ve gönüllüler olarak tanınıyordu.
Anlaşılan o ki ailesinin etnik kökenleri ve çok kültürlü geçmişi, Papa Leo XIV'ün dil ve kültür konularında geniş bir yetkinliğe ulaşmasını sağlamış. İngilizce, İspanyolca, Fransızca, İtalyanca ve Portekizce dillerini akıcı şekilde konuşması Almanca ve Latinceyi de okuyabilmesi bunu gösteriyor.
Bu çok yönlü etnik ve kültürel miras, Papa Leo XIV'ün evrensel Katolik Kilisesi'ni daha kapsayıcı ve kültürlerarası bir perspektifle yönetmesine imkân tanıyacak mı hep birlikte göreceğiz. Bu dünya çok iddialı isimler gördü kimler gelip kimler geçmedi ki? Kimse şah değil, padişah değil.
Papa Leo XIV: altın kubbeler arasında yükselen bir değişim umudu mu?
Dünya futbolunun efsane isimlerinden Diego Armando Maradona’nın, Vatikan’daki gösterişe ve ikiyüzlülüğe karşı yönelttiği meşhur eleştirisini hatırlayın. Şöyle diyordu Maradona:
“Evet, Papa’ya karşı çıktığım doğru. Neden mi? Vatikan’a gittiğimde çatıların saf altından olduğunu gördüm. Sonra da Papa’nın vaazını dinledim. Diyordu ki: ‘Kilise, yeryüzündeki tüm fakir çocuklar için üzüntü duyuyor!’ Külahıma anlat!”
Bu sert sözler, Katolik Kilisesi’nin yıllardır süren çelişkilerine dair halk arasında yankı bulan en çarpıcı ifadelerdi. Osmanlı Türk bakiyesi aile köklerini her daim refarans gösteren Maradona’nın küçük kardeşi Turco lakabını taşıyor.
Şimdi ise Katolik dünyasında tarihi bir dönemeç yaşanıyor. Kilise, iki bin yıllık tarihinde ilk kez bir Amerikalıyı Papa seçti: Robert Francis Prevost. Yeni Papa, “Leo XIV” adını aldı. Ancak bu seçim sadece bir kıta değişimini ifade etmiyor; aynı zamanda ruhani gelenekte de önemli bir kırılma anlamına geliyor. Çünkü Papa Leo XIV, aynı zamanda Kilise tarihindeki ilk Augustinusçu (Augustinian) Papa olarak kayıtlara geçti.
Prevost’un ruhani yolculuğu, Peru’nun Chiclayo kentinde piskoposluk yapmasıyla şekillenmişti. Daha sonra bağlı olduğu Aziz Augustinus Tarikatı’nın en yüksek makamı olan “Generallik görevini üstlendi. 13. yüzyılda kurulan bu tarikat, “dilenci rahipler” geleneğine bağlı, yoksulluk, hizmet ve evanjelizasyona adanmış bir topluluktur. Temelinde ise Hristiyan düşüncesinin kurucu isimlerinden, Batı teolojisinin mihenk taşı Hippo’lu Aziz Augustinus’un öğretileri yer alır.
Augustinus’un “Tanrı yolunda tek yürek ve tek akılla birlik içinde yaşamak” çağrısı, bu tarikatın ruhunu oluşturur. Bugün yaklaşık 50 ülkede faaliyet gösteren topluluğun merkezinde maneviyat, tefekkür, topluluk içinde yaşam ve başkalarına hizmet gibi etik ilkeler bulunur.
Papa Leo XIV’ün bu arka planı, onun papalık döneminin bireysel maneviyatla kolektif sorumluluğu birleştiren bir çizgide ilerleyeceğine işaret ediyor.
Seçtiği “Leo” ismi ise sadece bir takma ad değil; Kilise tarihinde reform ve direnişin sembolü olan önceki Papa Leo’lara yapılan tarihsel bir göndermeyse, hadi bakalım Papa Leo, göster kendini.
Lafla peynir gemisinin yürümeyeceğini bizzat yaşayarak deneyimleyen bizlere Haleb’in de arşınında bu kadim topraklarda olduğunu bilerek göster.
Altın kubbeler altında yeni bir ruh arayışı mı başlıyor? Yoksa bu da yine süslü kelimelerle bezenmiş geleneksel bir devamlılık mı? Zaman gösterecek. İnsanlar herşeye sahip Tanrı’nın bir mekâna sıkışmayacak kadar büyük olduğunu anlamadıkları sürece, din sömürüsü devam edecek sanmayın ki İslam Dünyası bu gerçeklikten istisna.
Geçmişin küf tutmuş sayfaları: Papa Leo XIV’ün pedofili iddialarına yaklaşımı
Vatikan’ın zirvesine çıkan her figür, sadece inanç ve dua taşımaz omuzlarında; aynı zamanda geçmişin tozlu, kimi zaman da karanlık dosyalarını da beraberinde getirir. Vatikan'ın günah galerisi uzar gider.
Robert Francis Prevost, nam-ı diğer Papa Leo XIV de bu kuralın dışında değil. Kendisi, Katolik Kilisesi’nin en derin yaralarından biri olan cinsel istismar ve pedofili vakalarının gölgesinde papalık koltuğuna oturdu.
Peru’daki piskoposluk görevi sırasında, doğrudan bir suça karışmasa da, sorumluluk alanındaki rahiplerin karıştığı cinsel taciz olaylarını nasıl yönettiği ciddi tartışma konusu. Özellikle, iki rahibin karıştığı pedofili içerikli bir vakada, mağdur bir kadının yaptığı resmi şikâyetin "idari sessizlikle" geçiştirildiği iddia ediliyor.
Şikâyetçi, Prevost’un süreci şeffaf ve adil şekilde yönetmediğini, tacizle suçlanan rahiplerden birinin ayin düzenlemeye devam etmesine izin verildiğini belirtiyor. Bu durum yalnızca bir soruşturma zafiyeti değil, mağdur açısından da derin bir travmanın yeniden üretilmesi anlamına geliyor.
Oysa bu, Prevost’un adıyla anılan ilk skandal değil. 1999’da Amerika’daki Augustinus tarikatının başına geçtiğinde, Chicago bölgesinde görev yapan bir rahibin çocuklara cinsel istismarda bulunduğu belgelenmişti.
Söz konusu rahip, kamuoyunun gözü önünden çekilerek sessizce bir manastıra yerleştirildi. Pedofili suçlularının cezalandırılması bir yana, “unutulmaları” için uygun koşullar hazırlanması, Kilise'nin “sıfır tolerans” vaadinin içinin ne kadar boş olduğunu gözler önüne seriyor.
Kilise yetkilileri her zaman olduğu gibi “prosedürlere uygunluk” kalkanına sarılıyor. Prevost’un soruşturmalara doğrudan müdahil olmadığı, kararların kurumsal düzeyde alındığı iddia ediliyor. Ne var ki kamuoyunun sorduğu soru çok daha yalın: Bu çocukları kim koruyacak? Eğer cevap hâlâ “Tanrı” ise, Tanrı’nın yeryüzündeki temsilcileri neyle meşguldü?
Papa Leo XIV, geçmişiyle sınanıyor. Kutsal metinlerdeki bağışlama çağrıları, adaletin yerini tutmaz. Pedofiliye göz yuman her yapı gibi, onu yöneten her el de bu yükü taşımak zorunda. Şimdi sorulması gereken soru şu: Prevost, geçmişiyle yüzleşebilecek mi? Yoksa Vatikan bir kez daha altın kubbelerin gölgesinde karanlık defterleri kapatmayı mı seçecek?
Papa Leo XIV ve Trump Politikaları Arasındaki Gerilim"
Vatikan’da yapılan Konklav sonucunda Papa Leo XIV adıyla papalığa seçilen ABD doğumlu Kardinal Robert Prevost, göreve gelmesiyle birlikte yalnızca Katolik dünyasında değil, küresel siyasette de dikkatleri üzerine çekti. Papa Leo XIV, özellikle Donald Trump dönemindeki ABD göçmen politikalarına karşı geçmişte yaptığı sert eleştirilerle tanınıyor. Bu yönüyle, onun liderliğinde Katolik Kilisesi’nin sosyal adalet, göçmen hakları ve insani yardım konularında daha aktif bir söylem ve tutum geliştirmesi bekleniyor.
Papa Leo XIV, Trump yönetimi sırasında sosyal medyada yaptığı paylaşımlarda, göçmen çocukların ailelerinden zorla ayrılmasını “ahlaki açıdan savunulamaz” olarak nitelendirmişti. Aynı şekilde, ABD Katolik Piskoposlar Konferansı’nın Trump yönetiminin katı göç politikaları nedeniyle mülteci hizmetlerini sonlandırmasına ilişkin gelişmeleri de eleştirmiş, kilisenin bu gibi baskılar karşısında sessiz kalmaması gerektiğini vurgulamıştı.
Prevost’un sosyal medyada paylaştığı bir diğer dikkat çekici içerik ise Katolik kökenli politikacı JD Vance’in göçmenler hakkındaki sert tutumunu eleştiren bir makaleydi. Papa, bu görüşlerin Katolik öğretilerle bağdaşmadığını ima eden bu paylaşımıyla, politik kimliği ne olursa olsun ayrımcı yaklaşımlara karşı mesafesini ortaya koymuştu.
Papa Leo XIV’ün bu net duruşu, Katolik Kilisesi’nin insan hakları, mülteci koruması ve sosyal adalet gibi evrensel değerlere daha kararlı şekilde sahip çıkacağı beklentilerini artırdı. Ancak bu yaklaşım, özellikle ABD’deki muhafazakâr Katolik çevrelerde ve Trump destekçileri arasında rahatsızlık yaratabilir. Kilise’nin bu tür sosyal meselelerde daha cesur bir rol üstlenmesi, ABD iç siyasetinde Katolik seçmen kitlesinin kutuplaşmasını da derinleştirebilir.
Önümüzdeki dönemde Papa Leo XIV ile Trump’ın yeniden aktif politikaya dönmesi halinde yaşanabilecek potansiyel çatışmalardan söz etmek gerekirse, Papa’nın, insani ve kapsayıcı göç politikalarını savunması, Trump’ın “duvar” politikası ve sınır güvenliği odaklı yaklaşımıyla doğrudan ters düşebilir.
Trump’ın kimseyi umursadığı yok, kendi bildiğini yapıyor. Netanyahu’yu önce alladı pulladı, sonra cas cavlak ortada bıraktı. Hatta İsrailli başbakanın Washington ziyaretinde oturacağı sandalyeyi bile çekecek kadar sözde yakınlık göstermişti.
Bir diğer konu da inanç ve siyaset ilişkisi. Papa Leo XIV, dinin siyasi kutuplaşmanın aracı haline getirilmesine karşı uyarılarda bulunursa hiç şüphesiz bu durum, dini retorikleri sık kullanan sağ popülist siyasetçilerin işine gelmeyeceğinden gerginliklerin yaşanması muhtemeldir. Oysa din istismarı politikanın ekmek teknesidir.
Papalık makamının sosyal adalet vurgusu, yoksullukla mücadele, sağlık hizmetlerine erişim ve mülteci hakları gibi konuları öne çekecektir. Papa konuşmaktan başka ne yapabilir ki? Bu konular Papa’nın öncelikleri arasında yer aldığında Trump’ın ekonomik milliyetçilik yaklaşımı nasıl tepki verecektir, birlikte göreceğiz?
Papa Leo XIV’ün seçilmesinin sadece Katolik dünyası için değil, küresel siyaset açısından da önemli bir gelişme olabilmesi, Kilise’nin sosyal meselelere daha güçlü bir sesle müdahil olmasına bağlıı gibi gözüküyor. Katolik Kilisesi’nin evrensel değerlerle siyasi gerçeklikler arasında nasıl bir denge kuracağı sorusunu gelin birlikte gündeme taşıyalım.
Korkunun ecele faydası yok, Türkler geliyor! Ben demiyorum papa diyor…
Ömür Çelikdönmez / ENP
Gerekçeli Kaynakça
https://www.rudaw.net/turkish/world/080520259
https://www.britannica.com/topic/Louisiana-Creole
https://www.bbc.com/turkce/articles/c0r1wvy28xgo
https://www.salom.com.tr/haber/137669/ilk-abdli-papa-leo-xiv-bir-trump-elestirmeni
https://people.com/who-is-new-pope-leo-xiv-cardinal-robert-prevost-11730906?utm_source=chatgpt.com
https://www.vaticannews.va/en/pope/news/2025-05/biography-of-robert-francis-prevost-pope-leo-xiv.html
https://www.townandcountrymag.com/society/money-and-power/a64716116/pope-leo-xiv-family-explained/
https://tr.euronews.com/2025/05/08/katoliklerin-yeni-ruhani-lideri-robert-francis-prevos-oldu-papa-leo-adini-aldi
https://anlatilaninotesi.com.tr/20250509/yeni-papa-robert-prevostun-trump-karsiti-paylasimlari-ortaya-cikti-1096073183.html
https://apnews.com/article/vatican-new-pope-leo-xiv-robert-prevost-order-st-augustine-d803636fad69fe4d4c919181fc5ad5c1
https://www.milliyet.com.tr/dunya/son-dakika-ilk-amerikali-papa-goreve-basladi-papa-14-leonun-ismi-ne-mesaj-veriyor-7367256
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/papayi-ve-vatikani-bu-sozlerle-yerden-yere-vuruyordu-iste-maradonanin-unutulmayan-sozu-318108h.htm
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.