TÜRKİSTAN'DA STRATEJİK İMTİHAN
TÜRKİSTAN'DA STRATEJİK İMTİHAN
Cemal Akkuş'un yazısı...
Cemal Akkuş'un yazısı...
KAZAKİSTAN NE YAPMAK İSTİYOR VEYA KAZKİSTAN’A NE YAPILMAK İSTENİYOR?
2020 yılında imzalanan Abraham Anlaşmaları, ABD’nin Evanjelist-Siyonist ekseninin, Filistin davasını tasfiye ederek İsrail’in diplomatik meşruiyetini Arap coğrafyasının ötesine taşıma stratejisinin ana aracıdır. Bu anlaşmalar, İslam Dünyası’nın ortak davası olan Kudüs ve Filistin meselesini ikincil plana atarak, reelpolitik çıkarlar (ekonomik ve güvenlik işbirlikleri) karşılığında Siyonist varlığın normalleştirilmesini sağlamıştır.
ABD Başkanı Donald Trump, 6 Kasım’da Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan ile Tacikistan devlet başkanlarını Beyaz Saray’da topladı ve ardından Kazakistan Abraham Anlaşmalarına katıldığını ilan ederek ABD ile 17 milyar dolarlık ticaret ve nadir toprak anlaşması imzaladı
Kazakistan’ın bu bloka potansiyel katılımı, sadece bir Orta Asya (Türkistan) meselesi değil, aynı zamanda Türk Milletinin stratejik üstünlüğünü ve İslam Dünyası'nın direniş cephesini hedef alan kritik bir jeopolitik hata olacaktır.
Bu analiz, Türkiye Cumhuriyeti'nin liderliğindeki Türk Dünyası'nın stratejik menfaatlerini merkeze alarak, Abraham Anlaşmaları'nın siyonist hedeflerle ilişkisini, Astana'nın manevralarını ve bu kararın Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) üzerindeki yıkıcı potansiyelini eleştirel bir yaklaşımla incelemektedir.
A. İbrahim Anlaşmaları: Siyonist Yayılmacılığın Yeni Cephesi
İbrahim Anlaşmaları, 15 Eylül 2020 tarihinde Beyaz Saray'da imzalanmış bir dizi diplomatik mutabakattan oluşur. Temel imzacı ülkeler İsrail ile Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Bahreyn’dir. Ardından Fas 22 Aralık 2020’d3 katılmış, Sudan katılma kararı almış ancak 2024’de anlaşmayı onaylamamıştır.
Bu anlaşmalar, sadece diplomatik metinler değil, aynı zamanda Siyonist ideolojinin uzun vadeli yayılmacı hedeflerini hayata geçiren stratejik bir araçtır. Anlaşma metinlerinde geçen "Abrahamik Diyalog" ve "Hoşgörü" söylemleri, İsrail'in diplomatik yayılmacılığını kültürel yakınlaşma kisvesi altında sunarak uluslararası eleştirileri saptırmayı amaçlamaktadır. Ancak bu söylemin arkasında, anti-Arap söylemleriyle tanınan radikal siyonist hahamların "tolerans" girişimlerine dahil edilmesi gibi çelişkili durumlar mevcuttur. Bu durum, anlaşmanın, siyonist yayılmacılığı ekonomik ve diplomatik işbirliği üzerinden genişletmek için kullanılan bir "tolerans yıkaması" aracı olduğu eleştirisini güçlendirmektedir.
Anlaşmalar, ABD’deki Evanjelist lobinin ve Donald Trump’ın siyasi miras arayışının doğrudan sonucudur. Trump, anlaşmayı kendi dış politikasının imzası olarak görmüş, Kazakistan’ın katılımını ise "İkinci Dönemimin ilk Ülkesi" olarak ilan ederek, bu diplomatik hamlelerin kişisel siyasi amaçlara hizmet ettiğini açıkça belirtmiştir.
B. ABD-İsrail Ekseni ve Türkistan'ın Stratejik Önemi
Abraham Anlaşmaları, ABD ve İsrail için Orta Asya’daki iki ana rakip olan Rusya ve Çin’in etkisini dengeleme stratejisinin kritik bir parçasıdır. Kazakistan’ın anlaşmaya katılımı, sembolik olmasının ötesinde (çünkü Kazakistan'ın İsrail ile 1992'den beri diplomatik ilişkisi zaten mevcuttu), siyasi bir hizalanma beyanıdır.
Bu hamle ile Washington, zengin enerji kaynaklarına sahip olan Orta Asya (Türkistan) coğrafyasında, Rusya’nın askeri ve Çin’in ekonomik etkisine karşı yeni bir cephe açmak istemektedir. Anlaşmalar, ABD için askeri bir müdahale yerine, "Barış ve Refah" temelli bir diplomatik çerçeve sunarak, bölge liderlerini Rusya ve Çin’den uzaklaştırmak için düşük maliyetli, ancak yüksek sembolik değere sahip bir araç olarak işlev görmektedir.
I. Türkistan'ın Kalbindeki İmtihan: Kazakistan Ne Yapmak İstiyor?
Kazakistan’ın anlaşmaya katılma kararı, Astana’nın geleneksel "çok vektörlü" dış politika ilkesinin günümüz jeopolitik zorluklarına verdiği bir cevaptır. Bu karar, Türkistan'ın Batı ve Doğu arasındaki stratejik sıkışmışlığını ve Astana’nın hayatta kalma güdüsünü ortaya koymaktadır.
A. Astana'nın Pragmatik Amaçları: Rus Baskısından Kurtuluş
Kazakistan, bağımsızlığını ilan ettiğinden beri Rusya ve Çin arasında denge kurarak egemenliğini korumayı hedefleyen çok vektörlü bir dış politika izlemektedir. Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırgan tutumu ve tarihsel hegemonyası, Astana’yı Batı’dan yeni müttefikler ve stratejik destek aramaya itmiştir.
Astana’nın anlaşmaya katılım kararı ardındaki temel motivasyonlar, Türk Milletinin uzun vadeli stratejik üstünlüğü yerine, kısa vadeli pragmatik çıkarlara dayanmaktadır:
ABD Desteğini Kazanmak: Rusya ve Çin'in arasında sıkışan Kazakistan, ABD ile daha aktif bir ilişki kurarak bu baskıyı hafifletmeyi amaçlamaktadır. Anlaşmaya katılmak, Washington’dan pozitif ilgi çekmek ve ABD hükümet ajansları ile özel sektörden (özellikle yüksek teknoloji ve altyapı alanlarında) yatırım çekmek için dönemsel bir adımdır .
Ekonomi ve Teknoloji Transferi: Kazakistan, ekonomisini çeşitlendirmek ve İsrail’in ileri tarım, tıbbi ve güvenlik teknolojilerinden faydalanmak istemektedir. Abraham Anlaşmaları, bu ikili teknolojik işbirliğini, ABD destekli geniş bir ekonomik refah ağına taşıma fırsatı olarak görülmektedir.
Anlaşmaya katılmak, Kazakistan için "normalleşme" değil, Rusya ve Çin eksenine karşı Batı'dan bir "dengeleme sigortası" elde etme arayışıdır. Ancak bu hamle, Astana’yı Türk Milletinin ortak davasından uzaklaştırarak, Siyonist yayılmacılığın diplomatik destekçisi konumuna getirme riski taşımaktadır.
B. Büyük Güçlerin Türkistan’a Yönelik Stratejik Emelleri
Kazakistan’ın Abraham Anlaşmaları hamlesi, Türkistan'ın büyük güçlerin rekabet alanı haline geldiğini göstermektedir. Kazakistan’a yapılmak istenen, onu bölgesel güç dengesinde cephe ülkesi haline getirmektir:
Rusya: Kazakistan’ı en yakın dostu ve tarihi etki alanı olarak gören Rusya, Astana'nın ABD liderliğindeki bir bloka katılımını kendi hegemonyasına karşı kabul edilemez bir meydan okuma olarak algılayacaktır.
Çin: Kuşak ve Yol Girişimi için kilit geçiş kapısı olan Kazakistan’ın Batı’ya yönelmesi, Pekin’in stratejik çıkarlarını tehdit etmektedir. Çin, ticari bağımlılıkları kullanarak bu siyasi yönelimi nötralize etmeyi hedefleyecektir.
ABD/İsrail: Abraham Anlaşmaları, ABD’ye Türkistan’da yeni bir cephe açma ve İsrail’in meşruiyetini Arap coğrafyasının dışına, Türkistan'a taşıma fırsatı sunmaktadır. Bu, İran ve Rusya ekseninden uzak, Batı'ya yakın bir kuşak oluşturma çabasının zirvesidir.
II. Türk Dünyası'nda Kırılma ve Türkiye'nin Stratejik Üstünlüğü
Türkiye Cumhuriyeti, her ne kadar 1949'da İsrail'i tanıyan ilk Müslüman devlet olsa da, Siyonist yayılmacılığa ve Filistin davasını tasfiye etmeyi amaçlayan İbrahim Anlaşmaları’na karşı net bir muhalefet sergilemiştir.
A. Türkiye'nin Net Duruşu ve İslam Dünyası Çıkarları
Türkiye, İbrahim Anlaşmaları’nı Filistin davasına ihanet ve yeni bir darbe olarak görmüş, İran ile birlikte anlaşmaları kınayan başlıca ülkeler arasında yer almıştır. Dışişleri Bakanlığı, BAE ve Bahreyn’in kararlarını "endişeyle karşıladığını ve kınadığını" belirtmiştir. Gazze savaşı sonrasında ise Türkiye’nin duruşu, İslam Dünyası'nın menfaatlerini önceleyen ve Filistin’e destek temelinde bir dış politikanın önemli bir ideolojik eksenini pekiştirmiştir.
B. Türk Devletleri Teşkilatı'nda (TDT) Siyasi Ayrışma Riski
Türkiye'nin Siyonist politikalara karşı lider ülke duruşu, TDT içinde ortak bir Türk vizyonunun temelini oluşturmaktadır. Kazakistan’ın ABD liderliğindeki ve Ankara’nın kınadığı anlaşma bloğuna katılması, TDT içinde ciddi bir stratejik ve ideolojik ayrışma yaratma potansiyeline sahiptir.
Eğer Kazakistan (ve potansiyel olarak Azerbaycan), Filistin davasını ve Türk Milletinin ortak vicdanını göz ardı ederek Siyonist ortaklığı önceliklendirirse:
TDT’nin Gücü Zayıflar: TDT, küresel siyasette ortak bir cephe oluşturma yeteneğini yitirir ve sadece ekonomik/kültürel bir işbirliği platformuna indirgenir.
Türkiye'nin Liderliği Hedef Alınır: Astana’nın bu hamlesi, Türkiye’nin TDT içindeki siyasi ağırlığını azaltma girişimi olarak algılanabilir, bu da Türk Dünyası'nın stratejik üstünlüğünü zedeler.
Türkistan’daki kardeş devletlerin menfaati, Türkiye'nin liderliğinde, küresel güç dengesinde ortak bir cephe oluşturmakta yatmaktadır. Anlaşmaya katılım, bu stratejik birliğe indirilen bir darbedir.
Sonuç: Türkistan’ın Stratejik Seçimi
Kazakistan’ın İbrahim Anlaşmaları’na potansiyel katılımı, görünürde ekonomik bir modernleşme arayışı olsa da, gerçekte Siyonist yayılmacılığın Orta Asya'ya sızma girişimine zemin hazırlamaktadır. Bu hamle, Astana’nın Rus ve Çin baskısından kurtulma çabası olarak görülse de, uzun vadede Türk Milletinin stratejik menfaatlerini ve İslam Dünyası’nın ortak davasını tehlikeye atmaktadır.
Azerbaycan da geçtiğimiz günlerde Avrupa Hahamlar Konferansının Bakü’de düzenlenmesini öngörmüş ancak gelen tepkiler üzerine iptal etmek zorunda kalmıştı.
Kazakistan, kısa vadeli teknolojik ve ticari kazançlar elde etmeyi umarken, şu risklerle karşı karşıyadır:
İdeolojik Hizalanma: Türk Dünyası'nın ve İslam coğrafyasının temel meselesi olan Filistin davasından uzaklaşarak, Evanjelist-Siyonist ekseninin bir parçası olarak algılanma riski.
Bölgesel Kırılma: Türkiye ve TDT içinde siyasi ayrışma potansiyeli ve Türk Devletlerinin ortak vizyonunun zayıflaması.
Astana’nın çok vektörlü politikası, denge stratejisinden seçim anına yaklaşmıştır. Türk Milletinin menfaati, ekonomik cazibeden öte, stratejik ortaklıkları İslam Dünyası'nın onurlu duruşu ve Türkiye'nin liderliğindeki TDT ekseninde kurmaktır. Kazakistan, ABD ve İsrail'e bir "cephe ülkesi" olarak hizmet etmek yerine, Türk Dünyası'nın birliğini güçlendirerek bölgeyi istikrarsızlaştırmayı amaçlayan tüm dış güçlere karşı ortak bir duruş sergilemelidir. Aksi takdirde, bu pragmatik adım, Türkistan'ın büyük güçlerin rekabetinde kurban edildiği tarihi bir hatıra olarak kalacaktır.
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.